LGS, YKS, KPSS gibi ulusal ve merkezi olarak yapılan seçme
ve yerleştirme sınavlarının mahiyeti ve bu sınavlara atfedilen önem dikkate alındığında
sınavlara hazırlık süreci düşünmeye değerdir.
Her sene LGS sonuçları açıklandığında sosyal medyada dolaşıma sokulan bu fotoğrafla birlikte belirtilen görüşler, eğitim sistemimizin çarpıklığını yüzümüze vurur da vurur. Merkezi sınavlara atfedilen önem -belki de yanlış algılama- nedeniyle eğitim-öğretim hizmetleri ziyadesiyle sakatlanır. Bu sakatlığa X kuşağı da Y kuşağı da Z kuşağı da maruz kalır.
Eğitim sistemimiz, uzun zamandır test ve tost tartışmalarına sıkışmıştır. Özel dersler, okul sonrası kurslar, destekleme ve yetiştirme kursları, deneme sınavları, onlarca soru bankası kitapları… Sonuç; öğrenci mutsuz, öğretmen mutsuz, ebeveyn mutsuz. Bu kadar çok çalışmaya zaman ayırıp (sorular çözdürülüp) nasıl verimsiz/mutsuz olunabiliyordu acaba?
İktisattın temel kavramlarını eğitime aktarılarak bu soruya cevap vermeye çalışılalım. Daha doğrusu bu sorunu, disiplinler arası bir yaklaşımla çözümleyelim.
Arz,
belirli bir dönemde satışa sunulan mal veya hizmet miktarı olarak tanımlanmaktadır. Mal
ve hizmetleri satışa sunan aktör, üreticiler veya firmalardır. Şu bir gerçektir
ki her üretici ya da firma, satışa sunduğu mal veya hizmetleri yüksek fiyattan
sunmak ve kâr elde etmek ister. Üreticiler veya firmalar, maliyetine ya da
zararına satış yapmayı arzu edemezler. Çünkü normal şartlarda zararına satış ya
da üretim yapmak rasyonel bir davranış olmaz. Dolayısıyla üretici açısından bir
malın veya hizmetin fiyatı artıkça üretimi artırma isteği oldukça doğaldır.
Fiyat ile üretime sunulan mal ve hizmet miktarı arasındaki ilişkiyi iki boyutlu
düzlemde şu şekilde görselleştirebiliriz:
Grafiğin bize fısıldadığı şudur: Fiyatlar yükseldikçe sunulan mal ve hizmet miktarı da artmaktadır veya fiyatlar düştükçe sunulan mal ve hizmet miktarı da azalmaktadır.
📌Grafik okumasının y-eksenine göre yapıldığına dikkat ediniz. Yani x–eksenine göre bir okuma yapmıyoruz. Üretim miktarı artıkça fiyat artmıyor, aksine fiyat artıkça üretim miktarı artıyor.
Fiyat
ve miktar arasında doğrusal ve pozitif yönlü bir ilişki söz konusudur. Bu durum
iktisatta “arz kanunu” olarak
nitelenmektedir.
Grafiği fındık piyasası üzerinden okuyalım. Fındığın ton fiyatı 5 TL iken üretici 5 ton fındık üretmiştir. Fındık ton fiyatı 10 TL’ye yükseldiğinde üretici daha fazla kazanmak için daha fazla üretme çabasına girmiş ve 10 ton fındık üretmiştir. Fındık ton fiyatı 25 TL olduğunda rasyonel hareket eden üreticinin üretme motivasyonu katlanmış (belki başka fındık bahçeleri de kiralayarak) ve ürettiği fındık 25 ton olmuştur. Fındık ton fiyatı 40 TL olduğunda üretici, piyasaya 40 ton fındık üretir.
🏠Şimdi, hayal gücümüzü işe koşalım ve eğitimi salt “soru sayısı ve memnuniyet” piyasasına indirgeyelim. Öğretmenler, eğitim hizmeti sunan üreticilerden olduğuna göre bizim farazi piyasamızda öğretmenler, belirli bir dönemde öğrencilere çözecekleri soruları sunan üreticiler olsun.
Öğretmenler->
Üreticiler
Okullar->Firmalar
Öğrenciler->
Tüketiciler
Soru sayısı-> Sunulan/talep edilen mal veya hizmetler
Memnuniyet düzeyi -> Fiyat
Öğretmenin
memnuniyetindeki değişkenliği, öğrenciye sunulan soru sayısına bağımlı kılalım.
Dolayısıyla arz kanunu temel alırsak öğretmenlerin memnuniyet düzeyi
yükseldiğinde öğrenciye sunacağı soru sayısı miktarı artacaktır. Ne kadar çok
memnuniyet o kadar çok çözdürülecek/sunulacak soru. Bu durumu, fiyat ve miktar arasındaki pozitif yönlü
ilişkiye rahatlıkla benzetebiliriz.
|
Soru Sayısı (x-ekseni) |
Öğretmen-Memnuniyet Puanı
(y-ekseni) |
|
0 |
40 |
|
10 |
45 |
|
20 |
50 |
|
30 |
55 |
|
40 |
60 |
|
50 |
65 |
|
60 |
70 |
|
70 |
75 |
|
80 |
80 |
|
90 |
85 |
Tablo ve grafiği okuyalım. Y-ekseni, 0 ile 100 puan arasında değişen bir ölçekte öğretmenin memnuniyet düzeyini ve X-ekseni, öğretmen tarafından eğitim piyasasına sunulan(üretilen) soru sayısını göstermektedir. Öğretmenin memnuniyeti artığında öğrenciye sunduğu soru sayısı artmaktadır veya öğretmenin memnuniyeti düştüğünde sunduğu soru sayısı azalmaktadır.
Talep, belirli bir dönemde sunulan bir mal veya hizmeti, belirli
bir fiyattan satın alma isteğidir. Satın alma isteğinde aktör, tüketicidir. Dolayısıyla her tüketici ya da birey, satışa sunulan mal veya
hizmetleri olabildiğince düşük fiyattan satın almak isteyecektir. Çünkü
tüketici açısından rasyonel olan davranış, düşük fiyattan olabildiğince fazla miktarda
mal ve hizmet satın almaktır. Tüketici açısından bir malın veya hizmetin fiyatı
düştükçe daha fazla miktarda satın alma isteğinin artması ya da mal veya
hizmetin fiyatı artıkça daha az miktarda satın alma isteğinin vuku bulması
oldukça doğaldır. Fiyat ile mal ve hizmet miktarı arasındaki ilişkiyi iki
boyutlu düzlemde şu şekilde görselleştirebiliriz:
Grafiğin bize fısıldadığı şudur: Fiyatlar yükseldikçe satın alınan mal ve hizmetlerin miktarı azalmaktadır veya fiyatlar düştükçe satın alınan mal ve hizmetlerin miktarı artmaktadır.
📌Grafik okumasını y-eksenine göre yapıldığına dikkat ediniz. Fiyat ve miktar arasında doğrusal ve negatif yönlü bir ilişki söz konusudur. Bu durum iktisatta “talep kanunu” olarak nitelenmektedir.
Grafiği
fındık piyasası üzerinden okuyalım. Fındığın kg fiyatı 50 TL iken tüketici 4 kg
talep etmiştir. Fındık kg fiyatı 25 TL’ye düştüğünde tüketici daha fazla
miktarda satın alma isteği içindedir ve 8 kg fındık satın almıştır. Fındık kg
fiyatı 10 TL olduğunda rasyonel hareket eden tüketicinin satın alma isteği
katlanmış ve talep ettiği fındık 20 kg olmuştur. Fındığın kilosu 7,5 TL ye
indiğinde ise tüketici 40 kg fındık talep etmiştir.
🏠Bizim farazi piyasamıza dönelim. Eğitimi “soru sayısı ve memnuniyet” piyasasına indirgemiştik. Mal veya hizmeti satın alma isteğinde bulunan aktöre “öğrenci” diyelim. Öğrenciler, bir nevi sunulan soruları çözmeye (satın almaya) istekli tüketiciler olsun. Gerçekte ne kadar istekli oldukları tartışılır tabii!
Mal ve hizmet miktarı, bizim farazi piyasamızda talep edilen soru sayısı olsun. Fiyatlar da öğrencinin memnuniyet düzeyi olsun. Talep kanunu temel alırsak öğrencilerin memnuniyet düzeyleri düşüyorsa biliriz ki talep ettikleri (tükettikleri) soru sayısı artıyordur. Ne kadar çok memnuniyet (yüksek memnuniyet düzeyi) o kadar az çözmek istenilen (tüketilen) soru olacaktır. Bu durumu fiyat ve miktar arasındaki negatif yönlü ilişkiye benzetebiliriz.
|
Soru Sayısı (x-ekseni) |
Öğrenci-Memnuniyet Puanı (y-ekseni) |
|
0 |
100 |
|
10 |
95 |
|
20 |
90 |
|
30 |
85 |
|
40 |
80 |
|
50 |
75 |
|
60 |
70 |
|
70 |
65 |
|
80 |
60 |
|
90 |
55 |
Tablo ve grafiği okuyalım. Y-ekseni, 0 ile 100 puan arasında değişen bir ölçekte öğrencinin memnuniyet düzeyini ve X-ekseni öğrenci tarafından talep edilen (tüketilen) soru sayısını göstermektedir. Öğrencinin memnuniyeti artığında talep edilen soru sayısı azalmaktadır veya öğrencinin memnuniyeti düştüğünde önüne konan (tüketilen) soru sayısı artmaktadır.
Peki, neden öğrencideki memnuniyet düzeyi yükseldikçe çözülen/çözmek istenilen (tüketilen/talep edilen) soru sayısı azalmaktadır?
Hoş
geldin “azalan son birim yarar (azalan marjinal fayda) kanunu” ve “fırsat
maliyeti.”
Bu kanuna göre bir tüketici bir malın tüketim miktarını
artırırsa o mal miktarının “marjinal faydası (son birim yararı)” azalır. Örneğin bir
bardak su içtiğinizde (hele ki susuzken) içtiğiniz ilk bardak sudan büyük bir
tatmin duyarsınız.
Şimdi! 1 bardak su
içtiğinizde 100 birimlik fayda elde etmiş olun.
2 bardak su içtiğinizde elde edilen fayda artık ilk bardaktaki kadar
olmayacaktır, daha az miktarda olacaktır. Çünkü doğamız böyle. J
Ancak içilen iki bardak su için toplam fayda, matematiksel olarak iki bardak
toplamı kadar olacaktır. Yani 180 birim. 3 bardak su içtiğinizde artık ilk iki
bardaktan aldığınız hazzı almıyor olacaksınız ve tatmin düzeyiniz daha da
düşecektir. Sonuçta içilen su miktarını (bardak sayısını) arttırdıkça tatmin hissiniz
azalacak, azalacak ve belli bir miktarda tatmin düzeyiniz sıfırlanacak. Peki,
su içmeye devam ederseniz ne olur?Su içmeye devam
ettiğinizde sudan aldığınız tatmin hissi (marjinal fayda) negatife koşacaktır.
Belki kusacaksınız belki de böbreğinizi bozacaksınız. Buraya kadar anlatılan verili bilgileri
tabloda gösterelim.
|
Miktar |
Fayda/Yarar
(Memnuniyet) |
Toplam
Fayda/Yarar |
|
1 |
100 |
100 |
|
2 |
80 |
180 |
|
3 |
60 |
240 |
|
4 |
40 |
280 |
|
5 |
20 |
300 |
|
6 |
0 |
300 |
|
7 |
-20 |
280 |
|
8 |
-30 |
250 |
Miktar artırıldıkça elde edilen faydanın bir önceki faydaya göre azaldığını, belli bir miktarda faydanın sıfırlandığını ve miktar artırılmaya devam edilirse de faydadan çok faydasızlığa (negatif değerlere) doğru mavi çizginin yürüdüğünü görebilirsiniz.
🏠Sunulan ve talep edilen mal veya hizmeti, soru sayısı; faydayı ise memnuniyet olarak nitelediğimiz farazi eğitim piyasamıza dönelim. Her ne kadar soru çözmek bilgileri pekiştirmeye, bilişsel süreçleri geliştirmeye, öğrenmeyi teşvik etmeye ve sınavlara hazırlık deneyimini artırmaya katkı sağlasa da fazlaca soru çözmek motivasyon kaybına, yorulmaya, strese, tükenmişlik sendromuna, öğrenme stratejilerinde bozulmalara, bilgi işleme kapasitesinin azalmasına, yanlış anlamaya, bilgi bozukluklarına yol açabilmekte. Bu durum, memnuniyet ile soru sayısı arasında ters orantılı bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Tüketim miktarı artıkça elde edilen fayda azalıyor ancak toplam faydaya ne oluyor? Bakalım.
Toplam fayda grafiğine göre içilen her bir bardak su, matematiksel olarak elde edilen toplam fayda artıyor, artıyor… Sonra belli bir miktarda pik yapıyor (6.su bardağında) ve ardından toplam fayda azalıyor. Dikkat edilirse toplam faydanın pik yaptığı nokta (6.su bardağı), aynı zamanda -fayda-miktar grafiğine bakılırsa- elde edilen salt faydanın sıfırlandığı noktadır. İki grafiği tek grafikte birleştirelim. Turuncu çizgi, toplam fayda-miktara dair verileri; mavi çizgi fayda-miktar verilerini göstermekte olsun.
Görülen o ki içilen su miktarı artsa da ilave her bir bardaktan aldığınız tatmin (fayda/yarar/memnuniyet) azalıyor. 6.bardakta içilen sudan elde edilen fayda sıfır birimdir. Ancak, toplam fayda en yüksek düzeydedir: 300 birim.
🏠Sunulan ve talep edilen mal veya hizmeti, soru sayısı; faydayı ise memnuniyet olarak nitelediğimiz farazi eğitim piyasamıza dönelim.
Öğrencinin çözdüğü/öğrenciye
çözdürülen her bir ilave soru, onun memnuniyetini düşürüyor. Azalan marjinal
fayda kanununu temel aldığımızda her bir ilave soruyla elde edilen toplam fayda
artacak olsa da belirli bir soru sayısından sonra faydanın da toplam faydanın
da azalacağını artık rahatlıkla öngörebiliriz.
Ne sormuştuk? Öğrencideki memnuniyet düzeyi yükseldikçe çözülen/çözmek istenilen (tüketilen/talep edilen) soru sayısı neden azalmaktadır?
Ne
demiştik? Hoş geldin “azalan son birim yarar (azalan marjinal fayda) kanunu” ve
“fırsat maliyeti.”
Azalan marjinal fayda kanunu
açıkladık. Şimdi fırsat maliyeti kavramını açıklayalım.
Fırsat Maliyeti
Fırsat maliyeti, bir seçeneği tercih ettiğimizde vazgeçtiğimiz en iyi alternatif seçenekten elde edebileceğimiz faydadır. Farazi eğitim piyasamızda fırsat maliyetini şu şekilde yorumlayabiliriz:
Soru çözmek yerine seçilebilecek en iyi alternatifler neler olabilir? Bir düşünelim. Soru çözmek yerine bilgisayarda CS oynanabilir, başka bir öğrenme faaliyetlerinde (örneğin okuma, araştırma, proje çalışması vb.) bulunulabilir, sinemaya gidilebilir, kısmi süreli bir işte çalışılıp para kazanılabilir, el sanatlarıyla uğraşılabilir, spor yapılabilir. Soru çözmenin faydası, sıralanan en iyi alternatiflerin faydasından daha düşük ise öğrencinin fırsat maliyetine yönelmesi (en iyi alternatiflerden birini seçmesi) rasyoneldir. Çünkü elde edeceği fayda (memnuniyet) soru çözmekten değil seçtiği alternatiflerden gelmektedir. Fırsat maliyetimiz düşükse -yani soru çözmekten elde edeceğimiz memnuniyet düşükse- ilave bir soru dahi talep etmeyiz, sayıca çok soruyu çözmek istemeyiz. İşte bu durum, öğrencideki memnuniyet düzeyi yükseldikçe çözülen/çözmek istenilen (tüketilen/talep edilen) soru sayısının azalmasının nedenlerinden biridir.
Fındık
piyasamıza dönelim. Fiyatlarla üretilen ve tüketilen miktarı nasıl
dengeleyeceğimiz önemli bir sorundur.
Piyasa nasıl dengelenmektedir? Ne olursa piyasa dengelenir? Arz ve talep edilen fiyat ve miktar kesiştiğinde piyasa dengesi oluşur.
Grafikte
fındık piyasası için dengenin fındık kg fiyatının 18 TL ile 13 kg fındık
miktarı ile dengelendiğini söyleyebiliriz.

🏠Sunulan ve talep
edilen mal veya hizmeti, soru sayısı; faydayı ise memnuniyet olarak
nitelediğimiz farazi eğitim piyasamıza dönelim. Öğretmenin
memnuniyetini sunulan soru sayısı artırırken buna karşın öğrencinin
memnuniyetini çözülen soru sayısının çokluğu azaltmaktadır. Bu durumu grafiksel
olarak şu şekilde gösterebiliriz:
x-ekseni öğrencinin çözdüğü/öğretmenin sunduğu soru sayısını, y-ekseni ise öğretmenin veya öğrencinin ölçülen memnuniyet düzeyini temsil etmektedir. Hatırlayalım arz eğrisi yukarı, talep eğrisi ise aşağı doğru eğimli idi. Grafikteki turuncu çizgi, öğretmen memnuniyeti ile sunulan soru sayısı arasındaki arz fonksiyonunu; mavi çizgi öğrenci memnuniyeti ile soru sayısı arasındaki talep fonksiyonunu göstermektedir. İki eğrinin kesiştiği nokta, bizim için arz-talep denge noktasıdır. Bir başka deyişle öğretmen-öğrenci açısından memnuniyet düzeyi ile soru sayısının denge noktasıdır.
Şimdi, öğrencinin
çözdüğü soru sayısını 𝑥
olarak ve memnuniyet düzeyini 𝑃(𝑥)
olarak temsil edelim. Öğrencinin memnuniyet düzeyi, çözülen/sunulan soru
sayısına bağlı olarak azalacaktır. Talep fonksiyonun matematiksel denklemini
aşağıdaki gibi yazmış olalım.
Talep fonksiyonu=
100-3x
Öğrenciye hiç soru
sunulmadığında memnuniyetinin 100 birim olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz. Denklemdeki negatif
katsayı, her bir ilave soru için memnuniyet düzeyinde azalma olduğuna işaret
etmektedir. Bir de arz fonksiyonuna bakalım.
Arz Fonksiyonu=35+2x
Hiç soru
sunulmadığında (belki de öğrenci hiç soru çözmediğinde) öğretmen memnuniyetinin
35 birim olduğunu söyleyelim. Öğretmenlik mesleğinin şiarından olsa gerek
öğretmenimiz hemen enseyi karartmıyor, öğrenciye nazaran her durumda belli bir
miktarda memnuniyete (belki de motivasyona) sahip. Arz fonksiyonundaki pozitif
katsayı, her bir ilave soru için öğretmendeki memnuniyet düzeyindeki artışı
göstermektedir.
Arz ve talep denklemlerinin denge noktası, öğretmenin memnuniyet düzeyi ile öğrencinin memnuniyet düzeyinin eşit olduğu noktadır. Dolayısıyla 100-3x= 35+2x -> 100-35 = 2x + 3x
65 =5x -> X= 13
soru. Yani öğretmen ve öğrenci memnuniyetlerinin denge noktası 13 sorudur.
Peki, 13 soru için
memnuniyet düzeyleri kaç birimdir? Arz ya da talep denklemlerinde soru sayısı
değişkenine 13 yazılarak hesaplama yapılabilir. Hesaplanacak olursa 13 soru
için hem öğrencinin hem de öğretmenin memnuniyet düzeyleri 61 birimde
dengelenir.
Sonuç
Eğitimi salt sınavlara hazırlık
süreci (öğrenciye çözdürülecek soru sunma hizmeti/binlerce çözülecek soru)
olarak konumlandırmak yerine çeşitlilik ve dengeye önem verilmeliyiz.
Eğitimde dengeyi bulmak veya dengeyi korumak için ne
yapmalıyız?
İletişim ve etkileşim olmak
zorunda ve esnek olmalıyız.
Farklı disiplinlerin
kuramlarından yararlanarak eğitimin sorunlarını çok yönlü bakış açılarıyla
çözümlemeliyiz.
Farklı öğrenme/öğretme
stratejilerini sıkça kullanmalıyız.
Derinlemesine öğrenmeye/öğretmeye
odaklanmalıyız.
Testleri veya sınavları sadece
değerlendirme aracı olarak değil öğrenme sürecinin bir parçası olarak görmeliyiz.
*** Ceteris paribus***
Önce, karmaşık ekonomik meseleleri daha kolayca
anlayabilmemizi sağlayan “ceteris paribus” varsayımını bize
kazandıran Alfred Marshall’a bir selam gönderelim. Ceteris paribus, olası tüm faktörlerin sabit olduğuna dair bir
varsayımıdır. Dolayısıyla bu yazıya konu olan memnuniyet ve soru sayısı
arasındaki ilişkide olası tüm faktörlerin sabit olduğu varsayımı ile hareket
edildiği göz ardı edilmemelidir. Nedir bu olası faktörler?
Yaş ve
deneyim hem öğretmenin memnuniyetini hem de öğrencinin memnuniyetini etki eden
faktörlerdendir. Dahası öğretmenin mesleki doyumu, yetkinliği, öğrencinin zihinsel kapasitesi, öğrencinin
psiko-sağlık durumu, öğrencinin odaklanma kapasitesi, uyku düzeni, sunulan
soruların zorluk düzeyi, çalışma ortamı… vb. hepsi bahse konu olan memnuniyet değişkenini
etkileyen faktörlerdendir ve bu faktörler ve olası diğer faktörler sabit
tutularak arz, talep ve azalan marjinal fayda kanunlarının açıklandığını
söyleyebiliriz.
Okuma Önerileri
- Brewer, P.J., Huang, M., Nelson, B. et al. (2002). On the Behavioral Foundations of the Law of Supply and Demand: Human Convergence and Robot Randomness. Experimental Economics 5, 179–208. https://doi.org/10.1023/A:1020871917917
- Eğilmez, Mahfi (2024). Yeni Ekonomi: 21.yüzyıla Özgü Yaklaşımlar. Remzi Kitapevi
- Hascher, T., and Waber, J. (2021). Teacher well-being: a systematic review of the research literature from the years 2000–2019. Educ. Res. Rev. 34, 100411. https://doi.org/10.1016/j.edurev.2021.100411
- Jennings, P. A., & Greenberg, M. T. (2009). The Prosocial Classroom: Teacher Social and Emotional Competence in Relation to Student and Classroom Outcomes. Review of Educational Research, 79(1), 491-525. https://doi.org/10.3102/0034654308325693
- Marquez, J., Taylor, L., Boyle, L., Zhou, W., & De Neve, J.-E. (2024). Child and adolescent well-being: global trends, challenges and opportunities (J.-E. De Neve, Ed.; Vol. 2024, pp. 61–102). Wellbeing Research Centre, University of Oxford. http://doi.org/10.18724/whr-91b0-ek06
- Thweatt, W.O. (1983). Origins of the terminology, supply and demand. Journal of Political Economy 30, November, 287-94. https://doi.org/10.1111/j.1467-9485.1983.tb01020.x
📍Bu içerik 05.10.2024 tarihinde Uluslararası Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Sempozyumunda sözlü bildiri olarak sunulmuştur.










