Ana içeriğe atla

Toplumsal bir iz düşüm olarak Gresham Yasası!

A ltın ve gümüş sikkelerin birlikte kullanıldığı zamanlarda insanlar altın olanı saklamış, gümüş olanı harcamış. Neden? Çünkü insanların değerli olanı elde tutması, değersiz olanı ise elden çıkarması oldukça rasyonel bir davranış.  İşte rasyonel olan bu davranışı, 16.yy’da İ ngiltere'de Kraliçe I. Elizabeth'in mali danışmanı olan Sir Thomas Gresham,   “kötü para, iyi parayı kovar” ifadesiyle ekonomik bir yasaya dönüştürmüştür. Gresham yasası, yazılı (nominal) değerleri a ynı fakat külçe değerleri farklı iki paradan, külçe değeri yüksek olan paranın piyasadan (dolaşımdan) çekilmesidir. Nominal değer ve külçe değeri ne demektir? Örneğin bir madeni paranın üzerinde “5 TL” yazıyorsa bu onun nominal değeridir. Külçe değeri ise paranın yapıldığı metalin (altın, gümüş, bakır, nikel vs.) piyasa değeridir. Yani parayı eritip sadece metal olarak sattığınızda elde edeceğiniz değerdir. Örneğin elinizde iki adet 5 TL’lik madeni para var. Biri gümüşten, diğeri nikelden yapılmış olsun. İki...

Hayatıma matematik girmez olaydın...


Sizlerle yaşadığım yere ilişkin bir uydu haritası göstermek istiyorum. Bu harita üzerinden sorularıma cevaplar arıyorum. Bilenlerden hatta icra makamlarından bilgilerini rica ediyorum. Şimdilik masumiyet karinesi sebebiyle okul isimlerini, mahalle, il, ilçe bilgilerini paylaşmıyorum. İlgili, bilgili ve yetkili kimselerin benimle temas etmesi durumunda yerin açık adres bilgisini elbette verebilirim.
Şimdi arkamıza yaslanalım ve bir süre haritaya bakalım. Kuşları göremeyeceksiniz ama ağaçları görebilirsiniz. Hatta içinizdeki çocuğu öldürmemişseniz karıncaları, uçuşan kavak polenlerini dahi görebilirsiniz. Bahar da geldi, bahçede oynayan çocukları yoksa göremediniz mi hâlâ? Neyse bu kadar romantizm yeter bize! Gerçeklere dönelim şimdi.



Yukarıdaki uydu haritasında görülen yer, benim yaşadığım yere, evime çok yakındır. Uydudan işaretlediğim yerin çevresi 755 metredir. Fotoğrafa bakıyorum ve işaretlediğim yerin şekline yamuk deyiveriyorum. Yani, yamuğumuzun çevresi 755 metre ve bu sayıyı yuvarlayalım. Önce en yakın onluğa, sonra en yakın yüzlüğe yuvarlayalım ve sonuç: 800 metre. Bu yaşımda oğlum sayesinde tekrar ilkokula başladım. En yakın onluğa yuvarlama işi, ilkokul 2.sınıf bilgisidir, bilmeyenlere duyurulur. :) En iyisi siz okumayı bırakmadan ben biraz daha seviyeyi yükselteyim.  Bu yamuğa benzeyen alanın, bir kenarını 200 m olarak hesap edip alanı kare şekline dönüştürüyorum ki hesabım kolay olsun. İçindeki çocuğu öldürmeyenler ise kırmızı ile işaretlediğim yerleri dışarıda bırakmayacak bir üçgen de çizebilirler. Şu aşamada kapalı bir şeklin alanını hesap etmektir derdimiz. Ben kendi kareme dönüyorum ve yine basit bir matematik bilgisi ile çevrelediğim yerin alanını (bir kenarının ölçüsünü bulunca) 40.000 metrekare olarak hesap ediyorum. Yukarıdaki uydu görüntüsünde işaretli olan yer, çiftçi amcamın deyimiyle, 40 dönümlük bir arazi. Düşünsenize yarım dönümlük bir arazi bile bir müteahhit için neler neler ifade ederdi ama şu an beni hiç ilgilendirmiyor. Ben konuma dönüyorum ve bu 40 dönümlük arazinin içinde neler varmış kısaca izah etmek istiyorum.
Fotoğrafta ilkokul yazdığım kiremiti kırmızıdan olan çatılı bina, bir ilkokul binasıdır. Burası, 12-14 yaşlarında iken gidip de mezun olduğum ortaokul binası, şimdi oğlumun gittiği ilkokuldur. Ne mutlu bana ki anasının okuduğu okula gidebilen bir oğlum var. Neden böyle söylüyorum çünkü özellikle büyükşehirlerde bir zamanlar devletin okullarına gidip de mezun olan ebeveynler, ne yazık ki kendi çocuklarını devletin okullarına göndermiyorlar artık ondan böyle söylüyorum: ne mutlu bana ki anasının okuduğu okula gidebilen bir oğlum var. Ha bu arada burada bahsi geçen okulların tamamı, devletin okullarıdır, özel değiller.
Geçmişe döndüğümde yani ortaokul öğrenciliğimin olduğu zamanlarda, şimdiki ilkokulun okul bahçesinde, Mesleki ve Teknik Lise(MTL) ve bu liseye bağlı uygulama Anaokulu yoktu. Şu anki okul inşaatı da yoktu. Ben 12-14 yaşlarında iken sınıflarımız en az 40 kişilikti, sıralarda üçerli otururduk. Meğer ben büyük bahçeli okulların ve kalabalık sınıfların özgür çocuklarındanmışım. Şimdi küçük bahçeli okulların kalabalık olmayan sınıfları var, var ama çocuklar nasıl dersiniz? Neyse!
Okula gidemeyen çocuk, genç kalmasın tek, varsın her mahallede köşe başında okul olsun. Mutlu olurum. Hele ki planlı olursa daha çok mutlu olurum. Haritada İmam Hatip Lisesi (İHL), benim okulumun arazisi alanında değil ama çok yakın olması sebebiyle özellikle işaretledim. Okulumun basketbol sahasının olduğu alanda şimdi bir okul inşaatı başladı. Eğer bir değişiklik olmazsa o inşaat birortaokul binası olacak. Sonuç olarak 40 dönümlük arazi içinde anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lise binaları bulunmaktadır. Aslında farklı okul türlerinin bir arada bulunmasından da rahatsız değilim, aksine mutluyum. Mutsuz olduğum durum başka. Birkaç bilgiyi daha paylaşıp mutsuzluğumun nedenini ve sorularımı açıklamak istiyorum.
Haritada işaretlediğim alanda bulunan ilkokul, 19 derslikli 500 öğrenci kapasiteli ve öğretmen ve idari personel sayısı 30’dur.
Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 30 derslikli öğrenci sayısı 833, öğretmen sayısı 102’dir. Bu sayıların içinde sanırım uygulama anaokulunun bilgileri de var.
İmam hatip lisesi 20 derslikli öğrenci sayısı 332, öğretmen sayısı 28’dir.

Bu alanda toplam 1665 öğrenci ve 160 öğretmen ve idari personel ağırlanıyor. Sayısal veriler, okulların resmi web sayfalarından elde edilmiştir. Yani kanılarım mevzu bahis değildir, kanıt var, kaynak var. Tamam tamam inkar etmiyorum bu yazıda az biraz  da anılarım var. Dahası –yasaklanmadıysa şayet- yandex haritalar uygulamasında görülen bu arazinin çevresinde trafiği akan iki yönlü birer cadde ve dar bir sokak bulunmaktadır. Arazinin çevresindeki cadde ve sokakların genişliği ise 15-25 metre aralığında. Şimdi sabah trafiğini düşünün. Okullara çocuklar, velileri tarafından otomobilleriyle bırakılmaktadır. Kısa süreli de olsa cadde ve sokağa veliler park etmektedir. Dahası veliler zar zor gerekirse çift şerit park etmektedirler. Gelecek 5 yıl içinde ise eğer hiçbir şeyi değiştirmezsek veliler ve öğretmenler aynı alana otomobilleriyle park edemeyeceklerdir, benden söylemesi. İlkokulun önündeki caddede otobüs durağı da bulunmaktadır. Günü geliyor otobüs durağına kadar uzayan park etmiş otomobiller oluyor. Oysa otobüs durağının önüne park edilmez, trafik bilgisidir bu. Okulların bulunduğu alanda ne yazık ki ne veliler için ne de eğitim/idari personelin otomobilleri için bir park alanı düşünülmemiştir. Bugün otomobillerimiz ekmek su kadar temel ihtiyaçlarımızdan ve varlıklarını yok sayamayız. Dar alanda kısa paslaşmalarda bulunabiliriz ama otomobillerimizi nereye park edelim dersiniz?
Trafiği nasıl alt üst edelim? Dar olan sokakları daha nasıl darlaştıralım? Derseniz bunun cevabı belli. Fotoğrafta görünen durum. Burası büyükşehir. Evlerin musluklarından 7 gün 24 saat sular akıyor. Asfalt yollarından ayakkabılarımıza çamur dahi bulaşmıyor. Otomobillerimiz deseniz kazandığımız maaştan kat be kat pahalı olsa da konforumuzdan asla vazgeçecek değiliz artık. Neyimiz eksik? Planımız eksik. Peki, bu plansızlık nereye kadar devam edecek?
Sormak istiyorum. Resmi törenlerde eş zamanlı pek çok veli otomobilleriyle okula geliyor. Otomobillerimizi nereye koyacağız? Her mahallede okul olsun tamam da mahalle sokaklarının neresine koyacağız bindiğimiz otomobillerimizi? Okul yapılıyor yapılsın tamam da otomobillerimizi nereye koyacağız? Otopark düşünüldü mü acaba? Okul giriş ve çıkış saatlerindeki olası trafik riskleri düşünüldü mü acaba? Olası bir trafik riskinde yahut bir yolun kapanması durumunda alternatif yollar düşünüldü mü acaba? Anaokuluna, ilkokula, ortaokula, liseye giden çocuklarını okullarına bırakan ebeveynlerin otomobilleriyle oluşturduğu trafiğin yoğunluğu, hiç düşünüldü mü acaba? Eğitim ve idari personellerin eş zamanlarda okullarda bulunduğunu düşünürsek yaklaşık 160 kişinin otomobilini bu alanda nereye koymayı düşünüyoruz acaba? Şehri planlayanlar, mimarlar, mühendisler ne düşünüyorlar acaba? Düşündüklerimi sadece ben mi düşünüyorum acaba? Sanmıyorum. Şimdi, çözüm üretenlerin cevaplarını bekliyorum.
Eğer fikirlere karşı miyop değilseniz ve hafriyat düzeyinde değilse vicdanlarınız yazdıklarımın eğitimle, ölçmeyle, değerlendirmeyle olan ilgisi o kadar çok ki derim.



Okumak için güzel bir gün, okumaya devam et.

Eğitimde yeni putumuz: STEM

Eğitim; ne derseniz deyin bir piyasa artık. Uşakları var, köleleri var ve bir de sahipleri. Özellikle eğitimcilerin eliyle piyasaya sunulan “eğitim modeli tarifelerini”, reform adıyla  ithal edilen uygulamaları bir düşünelim mi?   Yapılandırmacı öğretim modeli ile başlayan 'yeniye' olan hevesimiz sayesinde işbirlikçi öğrenme, proje temeli, beyin temelli, aktif öğrenme, performans değerlendirme, alternatif(!) ölçme ve değerlendirme araçları gibi kavramlarla coşup taşmadık mı? Hatırlamadınız mı? Eğitimde öğretmen mi aktifti öğrenci mi aktifti daha buna karar verememişken yahut ölçme ve değerlendirme araçları ile süreci mi sonucu mu ölçüyorduk buna nokta koyamamışken öğrencilerimizin ellerine tablet tutuşturmadık mı? Sonra olmadı bu deyip tabletleri alıp sınıflara akıllı tahtalar kondurmadık mı? Bir anda bilgi iletişim teknolojileri (BİT) kavramıyla karşı karşıya kalmadık mı? Sahi bu BİT’in eğitimdeki maksadı neydi? Yoksa araç mıydı amaç mıydı? Off offf. Çok kafam k...

Bilimsel eleştiri olmayınca kişisel tavsiyelerle bilim yapılır mı?

Söz konusu olan bilim ise b eğenilerimiz, tercihlerimiz veya alışkanlıklarımız “bilimsel bir eleştiri” niteliği taşır mı?  Hayatta taşımaz. Olsa olsa bunun adı öneridir, tavsiyedir. Mesleki ve kişisel yaşantımda tesadüf ettiğim durumun (birazdan anlatacağım) sıklığı o kadar arttı ki sessiz kalamayacağım daha fazla. Şöyle izah etmeye çalışayım. Örneğin çoban salatası yapacaksınız. Malzemesi bellidir. Domates, salatalık, biber, kuru soğan, maydanoz, tuz, sıvı yağ ve limon. Malzemeyi ister elinde doğra; ister robotta. İster sürmene bıçağı kullan; ister çin malı bir bıçak. Fark eder mi? Doğrama işlemi olduktan sonra hiç de fark etmez. Eğer çoban salatası yapacaksanız sebzeleri doğramanın bir usulü vardır. O usûl de parçaların küçük olmasıdır. Hangi doğrama aracını kullanırsanız kullanın, esas olan sebze parçalarının büyüklüğüdür. Salatalıkları halka halka, domatesleri yarım ay şeklinde doğrarsanız şayet bunun adı olmaz çoban salata, olur size söğüş salata. Usûlü yani yolu-yöntemi, ç...

Öğretmenler gününün şerefi haysiyetine bu yazı...

Öğretmen kimdir? Nedir, nasıl bir şeydir? Öğretmen, anne midir yoksa baba mıdır? Kitap mıdır, rehber midir? Usta mıdır, rol-model midir? Dahası nasılsınız? *** Kitaplardan okudum, yaşayarak öğrendim. Birey, doğduğu andan itibaren öğrenen ve deneyimleyenmiş. Birey, doğası gereği, çevresini gözler ve izlermiş; çevresindekileri taklit ve tekrar edermiş. Hepimiz için böyledir bu işler. Sosyal öğrenmenin kuramcısı Albert Bandura da ifade eder ki bizler, doğrudan tecrübe etmediğimiz ancak çevremizdeki bireylerin tecrübelerinden de öğrenebilen canlılarız. İyi ki kimi acı tecrübeleri yaşamadan öğrenen canlılarız.  Asla tecrübe etmek istemediğimiz davranışları,  b aşkalarının davranışlarının sonuçlarını gözlemleyerek öğreniyoruz, ne mutlu bize! Kimi durumda, tanıdığımız ya da tanışık olduğumuz kişilerden kendimize örnek davranışlar ve düşünceler  seçiyoruz ve öğreniyoruz. Kimi öğrenmelerimiz içgüdüsellikten, kimisi var olma, yaşamda kalma gayemizden. Kimi öğrenmelerimiz d...

Eğitim, okulun bahçesinde başlar.

Bedeni, ruhu eğitmeden yahut eğitim kurumlarında bedene ve ruha (duyguya) mekân yaratmadan "akıl eğitimi" nafile bir çaba olarak kalmaya -ne yazık ki- devam edecek. Okul bahçelerine bakın. Orada ne ruh (sanat-estetik) ne de beden (eğitimi) kalmıştır. Okul bahçeleri pek çoğumuz için artık sadece tören alanlarından daha fazlası değildir. Söylemek zorundayım; eksiltilmiş mekânlarda, aklın eğitimi de yarımdır, tamamlanmamıştır. Şimdi sorarım çiçekler, sadece seyirlikse okul bahçeleri kimin içindir? Bedenimizi, duygularımızı keşfedemiyoruz; bedenimize, duygularımıza hâkim olamıyoruz? Bedenimize ve ruhumuza egemen olamadığımız için bilge insan da olamıyoruz.   Bedenimizi keşfetmeden aklı keşfetmek! Nasıl olur? Bedenini, ruhunu keşfetmeyen aklını nasıl keşfeder? Sınıflarımızı akıllı tahtalarla donattık ama okul bahçelerimizi göz ardı ettik? Niye? Burada söylemek istediğim okul bahçelerimizin metrekare cinsinden yüzölçümünün kaç olduğu değildir. Söylemek istediğim okul bahçel...

Yeni kurumlara köklü değişiklikler

Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitime Giriş Sınavı (ALES) hakkında başta YÖK’ün duyurusunu ve haber kaynaklarından bir kaçını aşağıda belirtiyorum. Doğrusu haber metinlerini okuduğumda köklü değişiklik algımızın bilhassa kullanılan dil sayesinde artık yüzeysel bırakıldığını düşünmeye başladım. Bugün (20.09.2018) buraya Yeni Ekonomi Programının (YEP) "yenisini" de koyabiliriz. Düşündüğüm konu yapılan değişikliklerin ne kadar köklü olduğudur? Yapılan bir değişikliğin köklü olması ne demektir, nasıl bir şeydir “köklü” olmak? Köklü olmak kökü olan bir durumu bildiriyorsa şayet, 2-3 yıl sonra tekrar bir değişiklik yapılması durumunu nasıl açıklayacağız? Köklü olan usul ve esaslarda, yönetmeliklerde bir zaman sonra bir değişiklik yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Yapmak durumundayız, çağ değişiyor ne de olsa. Köklü olmak, kalıcı olmak değil midir? Öyledir. Kalıcıysa, esaslıysa bir uygulama 3-5 yıl sonra tekrar köklü adıyla değişiklik yapmak nasıl bir şeydir? Bir şey ...

Suit odalı postmodern kongreler...

Sınıf yönetimi ile ilgili ders kitabımın sıradaki okuma konusu "lider öğretmenin özellikleri". Mecburen okuyorum. Lider öğretmen(?). Kulağa ne hoş geliyor. Bir dakika diyorum, geriye sarıyorum hafızamı. Şimdi bildiğimiz 'öğretmenin' yanında bir de 'lider öğretmen' mi varmış? Vay başımıza gelenler. Ne demektir lider öğretmen? Peki, ö ğretmen ne demektir? Benim bildiğim öğretmen, öğretmendir. Bir kavramın başına bir sıfat kondurarak berikinin içi boşaltılıp diğeri doldurulamaz, Romalı efendiler. İşini yapan öğretmen vardır, bir de yapmayan vardır. Resim öğretmeni vardır, sınıf öğretmeni vardır, İngilizce öğretmeni vardır...vs. Öğretmene, lider öğretmen kavramını giydirmek zorlama, yahu! Tüketilecek kavramlar hanesine +1 lütfen. Onca işimiz varken n e gerek vardı? Uyduruk-kıvrık, eğilmiş-bükülmüş kavramların çoğalması ve yayılması için en uygun ortamların atmosfer basıncında düzenlenen post modern kongrelerin, seminerlerin, panellerin, atöl...

Araştırmanın T-ADI

Bu yazının yazılma amacı, araştıran, sorgulayan ve çözümleyici bir duruş sergileyen ya da sergileyeme cesaret edemeyen bireylerin kanatlarını daha güçlü çırpabilmelerine vesile olabilmektir. Görülen o ki kalıplaşmış önyargılar, bilgisizliğin gösterişli teşhiri, temellendirilmemiş bilgilere olan bağlılık ve otoriteye teslimiyet davranışlarımıza, düşüncelerimize yahut kavrayışımıza fazlasıyla etki etmektedir. Niyetim, okuyucuya aç gözlerini, bak yüreğine demektir. Şimdi tüm bildiklerimizi unutalım ve masamıza “araştırma” sözcüğünü yatıralım. Türk Dil Kurumunun (TDK) güncel Türkçe sözlüğüne bakalım,  araştırma sözcüğü ne demekmiş? Araştırma sözcüğünün ilk ve yaygın anlamı araştırmak işi, araştırı, istikşaf, taharri, tetkik tir. İkinci bir anlamı daha var o da, bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, araştırı dır .  Güncel sözlükle yetinmeyelim. Araştırma sözcüğünü bir de terim olarak ele alalım ve TDK’nin terimler sözlüğüne bakalım. Araştırma sözcüğü b...

Fındık ve Soru Piyasalarında Yüksek Beklentilere Karşın Düşen Memnuniyetler

LGS, YKS, KPSS gibi ulusal ve merkezi olarak yapılan seçme ve yerleştirme sınavlarının mahiyeti ve bu sınavlara atfedilen önem dikkate alındığında sınavlara hazırlık süreci düşünmeye değerdir. Her sene LGS sonuçları açıklandığında sosyal medyada dolaşıma sokulan bu fotoğrafla birlikte belirtilen görüşler, eğitim sistemimizin çarpıklığını yüzümüze vurur da vurur. Merkezi sınavlara atfedilen önem -belki de yanlış algılama- nedeniyle eğitim-öğretim hizmetleri ziyadesiyle sakatlanır. Bu sakatlığa X kuşağı da Y kuşağı da Z kuşağı da maruz kalır. Eğitim sistemimiz, uzun zamandır test ve tost tartışmalarına sıkışmıştır. Özel dersler, okul sonrası kurslar, destekleme ve yetiştirme kursları, deneme sınavları, onlarca soru bankası kitapları… Sonuç; öğrenci mutsuz, öğretmen mutsuz, ebeveyn mutsuz. Bu kadar çok çalışmaya zaman ayırıp (sorular çözdürülüp) nasıl verimsiz/mutsuz olunabiliyordu acaba? İktisattın temel kavramlarını eğitime aktarılarak bu soruya cevap vermeye çalışılalım. Daha doğ...

Eleştirdiğini bari sen hiç yapma.

Sorularım var. İnsanlar ne kadar samimidir? İnsanlar, yasalara, kurallara ne derece uymaktadırlar? İnsanlar, kurallara saygı duyup gereğini yapmaktalar mı? Gelin, cevabı siz verin. Olay yeri, arabalar, ağaçlar tamamen gerçektir. Tarih 10 Eylül 2017. Batıkent Hüseyin Tek Parkı. Bu park, yalnızca itfaiye ve ambulans araçlarına açık olup 'normal şartlarda herkesin okuduğunu anladığı ortamlarda' araç trafiğine kapalı bir alandır. Parkın girişinde, trafik uyarı işaretleri mevcut olup parkın iki ucuna taştan bloklar konmuştur. Aslında trafik uyarı işaretini gören medeni insanlar için taştan bloklara dahi gereksinim duyulmaz ama bizde trafik uyarı işaretlerine rağmen ve hatta parkın tam karşısında açık otopark bulunmasına rağmen kural tanımayanlarımız yüzünden taştan bloklarla otomobil girişlerine engel olunmaya çalışılmaktadır. Parka çıkan ara sokaklardan parkın içine girip park etmeye hevesli mahalle sakinlerimiz yok mu, tabi ki var. Fotoğrafta gördüğünüz gibi yeşil alan olan par...