Ana içeriğe atla

Toplumsal bir iz düşüm olarak Gresham Yasası!

A ltın ve gümüş sikkelerin birlikte kullanıldığı zamanlarda insanlar altın olanı saklamış, gümüş olanı harcamış. Neden? Çünkü insanların değerli olanı elde tutması, değersiz olanı ise elden çıkarması oldukça rasyonel bir davranış.  İşte rasyonel olan bu davranışı, 16.yy’da İ ngiltere'de Kraliçe I. Elizabeth'in mali danışmanı olan Sir Thomas Gresham,   “kötü para, iyi parayı kovar” ifadesiyle ekonomik bir yasaya dönüştürmüştür. Gresham yasası, yazılı (nominal) değerleri a ynı fakat külçe değerleri farklı iki paradan, külçe değeri yüksek olan paranın piyasadan (dolaşımdan) çekilmesidir. Nominal değer ve külçe değeri ne demektir? Örneğin bir madeni paranın üzerinde “5 TL” yazıyorsa bu onun nominal değeridir. Külçe değeri ise paranın yapıldığı metalin (altın, gümüş, bakır, nikel vs.) piyasa değeridir. Yani parayı eritip sadece metal olarak sattığınızda elde edeceğiniz değerdir. Örneğin elinizde iki adet 5 TL’lik madeni para var. Biri gümüşten, diğeri nikelden yapılmış olsun. İki...

Pastası ‘Yeni Nesil’ ve Cilası ‘Beceri Temeli’ Sorular Safsatası

Ne yapmaya çalışıyoruz?
Bisiklet akrobasisi ile uğraşanların kullandığı bisikletlerin belirli bir ölçüsü vardır. Çok büyük ya da çok küçük bir bisiklet ile bir akrobat, marifetini sergileyemez. Dolayısıyla siz akrobata doğru ölçüdeki bisikleti kullanmasına izin vermezseniz, çok becerikli bir akrobatımız çok beceriksiz bir akrobata dönüşür.

İşte -sözüm ona- yeni nesil ya da beceri temelli sorularla çocuklarımıza yapılan budur. Neyi ölçtüğü hususunda iki uzmanın dahi üzerinde uzlaşamadığı soruları, çocuklarımıza çözdürerek çocuklarımızın özyeterliliklerini aşağıya çekiyoruz. Özyeterlilik algılarını düşürdüğümüz çocuklarımız, şimdi yeni nesil soru, beceri temelli soruları çözse ne olur, çözmese ne olur? Öğrenmeden, anlamadan, kavramadan binlerce yeni nesil/beceri temelli soruyu öğrencilere boca eden bir sistemi, şimdi kim niye alkışlar?


Bloom’un uygulama, analiz, sentez olarak sıraladığı bilişsel öğrenme alanlarını yoklamak amacıyla yazılan soruların piyasalaşmış adının  yeni nesil  veya beceri temelli olarak sıfatlandığını söylemiş olsam acaba çok mu abartmış olurum? Yetişkin neslin, genç nesillere reva gördüğü sözüm ona “yeni nesil sorular” karşısında acaba bir tek şahsım(!) mı endişeye kapılıyor?

Gerçekte ne nesil ne de beceri lafızlarının özünü içinde barındırmayan bu yeni nesil ve beceri temelli sorular furyasından acaba kendimizi nasıl arındıracağız? Tabii ki daha fazla bilgi sahibi olarak ve sahibi olduğumuz bilgiler üzerinde daha çok düşünerek arınacağız.  

Yeni nesil ya da beceri temelli olarak sıfatlanan soruları, edebiyatın  “nesir” türüne evrilmiş olması bakımından hemen tanıyabiliriz. Bu sorular, bir mal/eşya olarak piyasaya sürüldüğünden elbette pazarlayanları olacaktı.  Özellikle hem şiş hem de kebap yemenin derdinde olanlarımızın yeni nesil lafzını kullanmayıp beceri temelli sorular söylemini tercih etmekte olduklarını bilmekte fayda var. Ama yine de biz bu pazarlamacıları, fantastik güzellemelerinden rahatlıkla ayırt edebiliriz. Beceri kavramının ne olduğuna dair bir kez olsun düşünmeden piyasaya sürülen ‘beceri temelli sorular’ tam bir fiyaskodur.  Çünkü ölçülen gerçekte beceri değil bilginin kendisidir. Beceri; eyleme, yapma edimine; bilgi ise bilişe, bilme edimine dairdir. Bir şeyin ‘nasıl yapıldığını bilme edimi’ ile o şeyi ‘yapma edimi (beceri)’ birbirine karıştırılmaktadır. Bilme edimine dair olan süreçler algının, dikkatim, belleğin, dil ve düşüncenin kendisidir. Bu süreçleri, sorularla ölçmenin adı üst düzey değildir; yeni nesil değildir; beceri temelli hiç değildir. Kaldı ki yeni nesil diye yutturulan görseli bol, uzun metrajlı soruların yapısında gözlenen özellik akademik yetenektir. Biçimlendirme ve yetiştirme amacına hizmet eden sınıf içi ölçme işlemlerinde, ünite sonu değerlendirme testlerinde ya da derslere özgü adlandırılmış kazanım (!) testlerinde öğrenme amaçlarına ilişkin ‘akademik başarının’ ölçülmesi yerine ‘akademik yetenek(ler)’ ölçülmektedir. Akademik başarı ile akademik yetenek arasında çok net bir ayrım vardır. Bilmeyenlere duyuralım. Akademik b a ş a r ı testleri, öğrenme alanına ilişkin anlık bir bildirime işaret ederken akademik y e t e n e k testleri, öğrencinin gelecekteki başarısına ilişkin bir çıkarımın yapılabilirliğine işaret eder. Dolayısıyla yeni nesil veya beceri temelli olarak sıfatlanan soruların kimisinin özü akademik başarıyı ölçmekten ziyade akademik yeteneği ölçmeye dairdir.

 “Temel düzeyde, üst düzeyde, yeni nesil veya beceri temelli soru hazırlama” adlandırmalarının tamamı kusurludur. Çünkü bilişsel öğrenme alanına ilişkin hedeflenen davranışlar özünde ‘yeni nesil’ olarak sınıflanamaz. Hedeflenen davranışlar ‘temel ya da üst düzey’ veya ‘beceri temelli ya da temelsiz’ olarak yine sınıflandırılamaz. Beceri temelli, üst düzey gibi sınıflamalar veya sıfatlandırmalar saçmadır. Eğer eğitim biliminin çapı içindeyseniz yapılacak olan sınıflamanın sıradan, gelişigüzel olmaması gerektiğini biliyor olmalısınız. Fakat bir sofist iseniz sallamak, saçmalamak elbette serbest.  Eğer eğitim bir bilim ise ve bilimi ciddiye alıyorsanız bu bilimin içine aklına esenin aklınca yaptığı tanımlamalarla, adlandırmalarla doldurulmasına izin veremezsiniz.  Hedeflenen eğitimsel davranışlara ilişkin yapılacak olan sınıflamanın (daha doğrusu sıralamanın) asgari düzeyde basitten karmaşığa, kolaydan zora, somuttan soyutta doğru aşamalı bir özellik göstermesi üzerinde uzlaşılmış bir normdur. Hâl böyleyken beceri temelli, yeni nesil, üst düzey düşünme olarak sıfatlanan sınıflamanın veya sıralamanın bir zemininin olmadığını anlayabilirsiniz.

Yeni nesil soru veya beceri temelli soru adlandırmalarıyla piyasaya sürülmüş olan sorular üzerinden gelin öğrenmelerimizi şimdi usa vuralım.

⸎ Örnek 1: Aşağıdaki sorunun iddiası beceri temelli olmasıdır. Bu soru[1], 5.sınıf Fen Bilimleri dersi için yazılmış.

Bu soru ne yeni nesildir ne de beceri temellidir. Bu soru, doğrudan 4 seçenekli çoktan seçmeli bir test maddesidir. Neden? Çünkü bir madde kökü vardır ve bu madde kökü, soru işaretiyle biten ifadenin kendisidir. Üstelik madde köküne ilişkin bir öncülün bulunduğunu söylemek de mümkündür. Öncül; 4 cümleyle oluşturulmuş ve dikdörtgen içine alınmış olan kısımdır. 4 seçenekten bir tanesi anahtarlanmış doğru cevaptır ki bu seçenek, A seçeneğidir. B, C ve D seçenekleri ise çeldiriciler olarak işlev görmektedir. O halde sorumuzu soralım: Unsurları sıralanmış bu soru, özünde hangi tip maddeye dairdir?  Cevap seçilmekte mi yoksa üretilmekte midir? Cevap, verilen seçenekler arasından seçilmektedir. Verilen seçenek sayısı iki mi, ikiden fazla mıdır? Apaçık ortada ki seçenek sayısı 4’tür. Anahtarlanmış doğru cevap seçeneğini seçen öğrencilerin hedeflenen davranışa sahip olduğu savı doğrulanmakta mıdır? Evet. Peki, bu soruyla ölçülen hedef-davranış nedir? Okuduğunu anlama mı? Güneş ile ilgili özellikleri bilme mi? Siz cevap veriniz lütfen. Bu soruyla ölçülen bilişsel davranışın düzeyi nedir? Kavrama mı? Uygulama mı? Sentez mi?

Peki, madde kökünde ciddi bir anlatım bozukluğu yok mu sizce? Yoksa anlatım bozukluğunun, anlaşılmazlığın hâkim olduğu sorulara mı yeni nesil veya beceri temelli soru etiketini yapıştırmaktayız? Aşağıda bulunan görsellerden hangisinin açıklaması ifadesine dikkat ediniz. Sorunun seçeneklerinde görseller bulunmakta, fakat görsellerin bir açıklaması bulunmamaktadır. Görsellerde bir açıklama bulunacaksa ona görsel demeye gerek var mıdır sizce? Bu sorunun yazarına göre seçeneklerdeki görsellerin hâlihazırda bir açıklaması var. Görsellerde hâlihazırda birer açıklama olduğu için “görsellerden hangisinin açıklaması” ifadesi kurulmuş olmalı. Oysa görsellerde bir açıklama yok. Olsa olsa görsellerle “bir açıklama/anlatım/bilgi” temsil edilebilir ve bir cevaplayıcı bu görseller ile bir açıklama/anlatım/bilgi arasında ancak bir ilişki kurabilir. Bu sorunun 10 yaşındaki çocukların algısal ve dilsel kapasitelerine uygun olduğunu iddia edebilir misiniz? Anlaşılmayan binlerce -sözüm ona- yeni nesil soruyu çözmek/çözdürmek vakit kaybıdır ve daha da kötüsü ölçüsüzlüktür. Yetişkin nesillerin genç nesilleri kandırmaya hakkı olmasa gerek.

Sorudaki öncül metni renkli yazıp, seçeneklere renkli görseller koymuş olmak 10 yaşındaki çocukların somut düşünme kapasitelerine bir katkı değildir. 10-11 yaşındaki çocuklar bilişsel açıdan somut düşünüyorlar diye soruların bol resimli, renkli olması gerektiği bir yanılsamadır. Somut düşünmenin ne olduğunu yanlış anlamış olabilirsiniz. O nedenle öğretim kadrosu, özellikle ilkokul ve ortaokul öğrencilerine yeni nesil sorular çözdürmekten vazgeçmelidir.

Bu soru ne ölçmektedir? 5.sınıf Fen Bilimleri dersinin 1.ünitesine ilişkin sizce hangi bilgiyi veya kavramı biliyor olmayı ölçmektedir? Fen Bilimleri dersini hiç almamış bir 5.sınıf öğrencisi, şayet okuduklarını anlama kapasitesine erişmiş ise bu soruyu doğru cevaplandıramaz mı? Pek âlâ, doğru olarak cevaplandırabilir. Ne ölçüyorduk biz? Bu soru, öğrenme ünitesinde hedeflenen kavramların ne bilgisini ne de sentez düzeyinde bir biliş düzeyini ölçebilmiştir. Bu soruyla düpedüz okuduğunu anlama yetisi ölçülmektedir. Sorunun Fen Bilimlerine özgü bir içerikten oluşturulmuş olması bu soruyu, Fen Bilimleri sorusu kılmamaktadır. Geçerlilik kavramı çok ciddi derecede tepelendi mi şimdi?

⸎Örnek 2: Bu soru[2], 5.sınıf Fen Bilimleri dersi için yazılmış ve beceri temelli imiş.


Öncülleri olan bir soru. Öncülleri arasında 4 cümlelik bir metin ve bir görsel bulunmaktadır. İlkin bu soru, bünyesinde taşıdığı unsurlar (madde kökü, anahtarlanmış doğru seçenek, çeldiriciler) bakımından 4 seçenekli çoktan seçmeli bir test maddesidir. Bu maddeyle ölçülmek istenen biliş düzeyi nedir? Hatırlama  mı, kavramı mı….? Asla! Bu soru, “Dünya’dan bakıldığında Ay’ın hep aynı yüzünü görmemizin nedeni hangisidir” olarak sorulmuş olsa idi öğrenilen bilgilerin bellekte tutulup tutulmadığını çok daha açık ve net bir şekilde ölçülmüş olunurdu. Bu soru ile derste ne öğrenildiği değil okunan metnin anlaşılıp anlaşılmadığı ölçülmektedir.

Görsel içinde verilen metin ile ölçülmek istenen arasındaki ilişki sıfırdır. Laf kalabalığıdır. Çünkü görselin kendisi, sorunun cevaplanabilirliğine tek bir katkısı dahi bulunmamaktadır.

10 yaşındaki çocukların ne kadar dikkatli bir okuma yapıp yapmadıkları Fen Bilimleri dersinin hedef-davranışları arasında olmasa gerek. Doğrusu biz öğrenme alanlarına ilişkin hedef-davranışları ölçmekten vazgeçmiştik, değil mi? Yüz yüze eğitimde bol bol kazanım uzaktan eğitimde katılım ölçüyorduk.

Madde kökünde geçen çift değillenmiş sözcüğün (göremememizin)  altı çizilmeyerek 10 yaşındaki çocuklara adeta tuzak kurulmuştur. Bunu da yazalım bir kenara lütfen.

Maddenin çok fazla sözcükle hikâyeleştirilmesi, gereğinden fazla gereksiz sözcüklerle veya görsellerle oluşturulması ilkin “maddenin açık, net ve anlaşılır” olma ilkesini tepelemektedir. Anlaşılmayan soruları, her öğrenci anladığı şekilde cevaplarsa ölçme geçerliliği bir güzel düşer.

 ⸎Örnek 3: Bu soru[3] 5.sınıf Matematik dersi için beceri temelli imiş.

Uykunuz gelmezse ve üstelik sıkılmazsanız pekâlâ bu soruyu çözebilirsiniz. Bir tam sayfalık bu soruyu beceri kavramıyla özdeş kılan nedir acaba? Bu soru “milyonlar basamağında 3, yüzler basamağında 7 rakamının bulunduğu ve rakamları birbirinden farklı dokuz basamaklı en büyük doğal sayı kaçtır?” olarak yazılmış olsa idi acaba hangi tür beceriden(?!) nasibini almamış olurdu? Bilmek, öğrenmek veya anlamış olmak bilişle ilintili olduğuna göre yapma/eyleme edimine dair olan beceri edimi bu sorunun neresindedir? Yemek yapmak gibi bir hüner veya bir marifet görebildiğimiz için mi bu sorunun adı, beceri temellidir ya da yeni nesildir? Otomobil kullanmasını bilmek ile otomobil kullanmak özdeş edimler midir? İlki bilme ikincisi beceri edimine dairdir. Dolayısıyla yukarıdaki sorunun beceri kavramıyla özdeşleştirilecek hiçbir durumu yoktur.

Özellikle Matematik gibi sembolik/biçimsel bir dili olan derslerde hikâyeci veya görselli test maddelerinin sıkça kullanılması özünde öğrenme alanına ilişkin         k a v r a m öğretilemediğine işaret etmektedir.  Diğer taraftan öğrenme alanının kavramını, sembolik dilini öğrenememiş çocukların soyutlama yetilerin ölçümlendiği test maddelerinde görsellerin yersiz ve gereksiz kullanılması, doğru cevabın seçilmesine daha çok ipucu sağlamaktadır. Hal böyle olunca öğretim amaçlarının ne kadarının ölçüldüğü veya öğrenme alanına ilişkin neyin ölçüldüğü tartışmaya değer olmaktadır. Kaldı ki bu tartışmayı yapmaya başladığınız an geçerlilik kavramına dokunulacaktır. Biçimsel/sembollik bir dille ifade edilen ve daha çok soyutlama yetisine dair olan matematik, mantık gibi öğrenme alanlarına ilişkin hazırlanan sorulara ‘yeni nesil’ damgasını vurup bu sorularda “hikâye anlatmanın veya hikâye okutmanın” hiçbir manası ve gereği yoktur.

⸎Örnek 4: Bu soru[4] 5.sınıf Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine ilişkin beceri temelli bir soru imiş.

Bu maddede beceriye temel olacak hiçbir unsur bulunmamaktadır. Bu madde, çoktan seçmeli bir test maddesi olup seçeneklerin çoklu cevaplar içermesi bakımından da kusurludur. Madde yazma ilkelerine göre madde ve seçeneklerinin çağın bilimsel bilgisiyle mutabık olması gerekmektedir. Bu soruda bilimsel olan bilgi nedir ki çağın bilimsel bilgisiyle (episteme) olan mutabıklığını tartışalım. Doğruluğunu sınayamadığımız bir dinin inanç ve davranış kalıplarının bilgisi, epistemik açıdan bir bilgi değeri taşımaz. Bu minvalde inanç ve kanıların (doxa) ölçmeye konu edinilip ölçülüp değerlendirilmesi açıklanabilir değildir.

⸎Örnek 5: Bu soru[5] 5.sınıf Sosyal Bilgiler dersine ilişkin beceri temelli imiş.

Sosyal Bilgiler öğretim programının ‘insan ve çevre’ ünitesinde iklimden bir konu olarak bahsedilmektedir. Bu soruyu okuduğunuzda öğrenme alanının Türkçe olmadığına işaret eden husus var mıdır? Bu madde,  seçenekleri bakımından ayrıca bir eleştiriyi hak ediyor. Ancak, lafı uzatmayacağım. Bu madde, hangi öğrenme alanının veya dersin beceri (!) temeline dairdir? Bu maddede ölçümlenen bir beceri yoktur.

⸎Örnek 6:  5.sınıf Matematik dersinin doğal sayılarla işlemler konusuna ilişkin yeni nesil bir soru.                  


Maddedeki kusur, 10 yaşındaki 5.sınıf öğrencilerinin doğal sayılarla işlemler yapma kapasitesinin çok üzerinde olmasındadır. Diğer kusur, sorunun çözümüne dair verilen ilişkinin bulunmasındaki güçlüktür. Kaldı ki ölçme konusu doğal sayılarla işlemlerdir. Sayılar arasındaki ilişkinin bulunması başka bir şeydir. Adı kazanım değerlendirme olan bir sınavda 5.sınıf öğrencilerine bu derece bilişsel düzeyde yüklenilmesi somut işlemler dönemindeki çocuklar için doğru değildir. Sınavın yapılış amacı kazanım (!) değerlendirme olarak sunulduğunda bu maddeyle öğrencilerin dersteki başarısı değil yeteneği ölçülmektedir. 10 yaşındaki çocuklar için Matematik dersinin birincil amacı doğal sayılarla hatasız işlem yapabilmeleri olmalıdır. Siz çocuklara 15 yaşına geldiğinde rahatlıkla çözebileceği soruları, 10 yaşında iken sorarsanız bunun adı “üst düzey(!) soru” olmaz. Bilişsel yetkinlikler derslerde geliştirilir, sınavlarla yoklanır. Sınıf içi ölçme faaliyetlerinin birinci dereceden amacı “başarıyı” değerlendirmektir; “yeteneği” değil. Dolayısıyla ünite, konu değerlendirme testlerinde, öğrenme eksikliklerini belirleme amacına hizmet eden izleme testlerinde “bilişsel yetenek” ölçümlenmemelidir.



[1] http://odsgm.meb.gov.tr/kurslar/pdf/beceri/testler/1920/fen/5_fen_1.pdf
[2] http://odsgm.meb.gov.tr/kurslar/pdf/beceri/testler/1920/fen/5_fen_1.pdf
[3] https://www.dijitalim.com.tr/Uploads/KitapOrnekPDF/11001/5.%20SINIF%20%C4%B0%C5%9ELEYEN%20ZEKA%20-%20MATEMAT%C4%B0K%20-%2027.07.2020_Ornek.pdf
[4] http://odsgm.meb.gov.tr/kurslar/pdf/beceri/testler/1920/din/5_din_1.pdf
[5] http://odsgm.meb.gov.tr/kurslar/pdf/beceri/testler/1920/sos/5_sos_3.pdf

>>Daha fazlasını öğrenmek istiyorum diyenler "Kavramları, İlkeleri ve Uygulamalarıyla Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme" isimli kitabımı okuyabilirsiniz.

Okumak için güzel bir gün, okumaya devam et.

Eğitimde yeni putumuz: STEM

Eğitim; ne derseniz deyin bir piyasa artık. Uşakları var, köleleri var ve bir de sahipleri. Özellikle eğitimcilerin eliyle piyasaya sunulan “eğitim modeli tarifelerini”, reform adıyla  ithal edilen uygulamaları bir düşünelim mi?   Yapılandırmacı öğretim modeli ile başlayan 'yeniye' olan hevesimiz sayesinde işbirlikçi öğrenme, proje temeli, beyin temelli, aktif öğrenme, performans değerlendirme, alternatif(!) ölçme ve değerlendirme araçları gibi kavramlarla coşup taşmadık mı? Hatırlamadınız mı? Eğitimde öğretmen mi aktifti öğrenci mi aktifti daha buna karar verememişken yahut ölçme ve değerlendirme araçları ile süreci mi sonucu mu ölçüyorduk buna nokta koyamamışken öğrencilerimizin ellerine tablet tutuşturmadık mı? Sonra olmadı bu deyip tabletleri alıp sınıflara akıllı tahtalar kondurmadık mı? Bir anda bilgi iletişim teknolojileri (BİT) kavramıyla karşı karşıya kalmadık mı? Sahi bu BİT’in eğitimdeki maksadı neydi? Yoksa araç mıydı amaç mıydı? Off offf. Çok kafam k...

Bilimsel eleştiri olmayınca kişisel tavsiyelerle bilim yapılır mı?

Söz konusu olan bilim ise b eğenilerimiz, tercihlerimiz veya alışkanlıklarımız “bilimsel bir eleştiri” niteliği taşır mı?  Hayatta taşımaz. Olsa olsa bunun adı öneridir, tavsiyedir. Mesleki ve kişisel yaşantımda tesadüf ettiğim durumun (birazdan anlatacağım) sıklığı o kadar arttı ki sessiz kalamayacağım daha fazla. Şöyle izah etmeye çalışayım. Örneğin çoban salatası yapacaksınız. Malzemesi bellidir. Domates, salatalık, biber, kuru soğan, maydanoz, tuz, sıvı yağ ve limon. Malzemeyi ister elinde doğra; ister robotta. İster sürmene bıçağı kullan; ister çin malı bir bıçak. Fark eder mi? Doğrama işlemi olduktan sonra hiç de fark etmez. Eğer çoban salatası yapacaksanız sebzeleri doğramanın bir usulü vardır. O usûl de parçaların küçük olmasıdır. Hangi doğrama aracını kullanırsanız kullanın, esas olan sebze parçalarının büyüklüğüdür. Salatalıkları halka halka, domatesleri yarım ay şeklinde doğrarsanız şayet bunun adı olmaz çoban salata, olur size söğüş salata. Usûlü yani yolu-yöntemi, ç...

Öğretmenler gününün şerefi haysiyetine bu yazı...

Öğretmen kimdir? Nedir, nasıl bir şeydir? Öğretmen, anne midir yoksa baba mıdır? Kitap mıdır, rehber midir? Usta mıdır, rol-model midir? Dahası nasılsınız? *** Kitaplardan okudum, yaşayarak öğrendim. Birey, doğduğu andan itibaren öğrenen ve deneyimleyenmiş. Birey, doğası gereği, çevresini gözler ve izlermiş; çevresindekileri taklit ve tekrar edermiş. Hepimiz için böyledir bu işler. Sosyal öğrenmenin kuramcısı Albert Bandura da ifade eder ki bizler, doğrudan tecrübe etmediğimiz ancak çevremizdeki bireylerin tecrübelerinden de öğrenebilen canlılarız. İyi ki kimi acı tecrübeleri yaşamadan öğrenen canlılarız.  Asla tecrübe etmek istemediğimiz davranışları,  b aşkalarının davranışlarının sonuçlarını gözlemleyerek öğreniyoruz, ne mutlu bize! Kimi durumda, tanıdığımız ya da tanışık olduğumuz kişilerden kendimize örnek davranışlar ve düşünceler  seçiyoruz ve öğreniyoruz. Kimi öğrenmelerimiz içgüdüsellikten, kimisi var olma, yaşamda kalma gayemizden. Kimi öğrenmelerimiz d...

Hayatıma matematik girmez olaydın...

Sizlerle yaşadığım yere ilişkin bir uydu haritası göstermek istiyorum. Bu harita üzerinden sorularıma cevaplar arıyorum. Bilenlerden hatta icra makamlarından bilgilerini rica ediyorum. Şimdilik masumiyet karinesi sebebiyle okul isimlerini, mahalle, il, ilçe bilgilerini paylaşmıyorum. İlgili, bilgili ve yetkili kimselerin benimle temas etmesi durumunda yerin açık adres bilgisini elbette verebilirim. Şimdi arkamıza yaslanalım ve bir süre haritaya bakalım. Kuşları göremeyeceksiniz ama ağaçları görebilirsiniz. Hatta içinizdeki çocuğu öldürmemişseniz karıncaları, uçuşan kavak polenlerini dahi görebilirsiniz. Bahar da geldi, bahçede oynayan çocukları yoksa göremediniz mi hâlâ? Neyse bu kadar romantizm yeter bize! Gerçeklere dönelim şimdi. Yukarıdaki uydu haritasında görülen yer, benim yaşadığım yere, evime çok yakındır. Uydudan işaretlediğim yerin çevresi 755 metredir. Fotoğrafa bakıyorum ve işaretlediğim yerin şekline yamuk deyiveriyorum. Yani, yamuğumuzun çevresi 755 metre ...

Eğitim, okulun bahçesinde başlar.

Bedeni, ruhu eğitmeden yahut eğitim kurumlarında bedene ve ruha (duyguya) mekân yaratmadan "akıl eğitimi" nafile bir çaba olarak kalmaya -ne yazık ki- devam edecek. Okul bahçelerine bakın. Orada ne ruh (sanat-estetik) ne de beden (eğitimi) kalmıştır. Okul bahçeleri pek çoğumuz için artık sadece tören alanlarından daha fazlası değildir. Söylemek zorundayım; eksiltilmiş mekânlarda, aklın eğitimi de yarımdır, tamamlanmamıştır. Şimdi sorarım çiçekler, sadece seyirlikse okul bahçeleri kimin içindir? Bedenimizi, duygularımızı keşfedemiyoruz; bedenimize, duygularımıza hâkim olamıyoruz? Bedenimize ve ruhumuza egemen olamadığımız için bilge insan da olamıyoruz.   Bedenimizi keşfetmeden aklı keşfetmek! Nasıl olur? Bedenini, ruhunu keşfetmeyen aklını nasıl keşfeder? Sınıflarımızı akıllı tahtalarla donattık ama okul bahçelerimizi göz ardı ettik? Niye? Burada söylemek istediğim okul bahçelerimizin metrekare cinsinden yüzölçümünün kaç olduğu değildir. Söylemek istediğim okul bahçel...

Yeni kurumlara köklü değişiklikler

Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitime Giriş Sınavı (ALES) hakkında başta YÖK’ün duyurusunu ve haber kaynaklarından bir kaçını aşağıda belirtiyorum. Doğrusu haber metinlerini okuduğumda köklü değişiklik algımızın bilhassa kullanılan dil sayesinde artık yüzeysel bırakıldığını düşünmeye başladım. Bugün (20.09.2018) buraya Yeni Ekonomi Programının (YEP) "yenisini" de koyabiliriz. Düşündüğüm konu yapılan değişikliklerin ne kadar köklü olduğudur? Yapılan bir değişikliğin köklü olması ne demektir, nasıl bir şeydir “köklü” olmak? Köklü olmak kökü olan bir durumu bildiriyorsa şayet, 2-3 yıl sonra tekrar bir değişiklik yapılması durumunu nasıl açıklayacağız? Köklü olan usul ve esaslarda, yönetmeliklerde bir zaman sonra bir değişiklik yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Yapmak durumundayız, çağ değişiyor ne de olsa. Köklü olmak, kalıcı olmak değil midir? Öyledir. Kalıcıysa, esaslıysa bir uygulama 3-5 yıl sonra tekrar köklü adıyla değişiklik yapmak nasıl bir şeydir? Bir şey ...

Suit odalı postmodern kongreler...

Sınıf yönetimi ile ilgili ders kitabımın sıradaki okuma konusu "lider öğretmenin özellikleri". Mecburen okuyorum. Lider öğretmen(?). Kulağa ne hoş geliyor. Bir dakika diyorum, geriye sarıyorum hafızamı. Şimdi bildiğimiz 'öğretmenin' yanında bir de 'lider öğretmen' mi varmış? Vay başımıza gelenler. Ne demektir lider öğretmen? Peki, ö ğretmen ne demektir? Benim bildiğim öğretmen, öğretmendir. Bir kavramın başına bir sıfat kondurarak berikinin içi boşaltılıp diğeri doldurulamaz, Romalı efendiler. İşini yapan öğretmen vardır, bir de yapmayan vardır. Resim öğretmeni vardır, sınıf öğretmeni vardır, İngilizce öğretmeni vardır...vs. Öğretmene, lider öğretmen kavramını giydirmek zorlama, yahu! Tüketilecek kavramlar hanesine +1 lütfen. Onca işimiz varken n e gerek vardı? Uyduruk-kıvrık, eğilmiş-bükülmüş kavramların çoğalması ve yayılması için en uygun ortamların atmosfer basıncında düzenlenen post modern kongrelerin, seminerlerin, panellerin, atöl...

Araştırmanın T-ADI

Bu yazının yazılma amacı, araştıran, sorgulayan ve çözümleyici bir duruş sergileyen ya da sergileyeme cesaret edemeyen bireylerin kanatlarını daha güçlü çırpabilmelerine vesile olabilmektir. Görülen o ki kalıplaşmış önyargılar, bilgisizliğin gösterişli teşhiri, temellendirilmemiş bilgilere olan bağlılık ve otoriteye teslimiyet davranışlarımıza, düşüncelerimize yahut kavrayışımıza fazlasıyla etki etmektedir. Niyetim, okuyucuya aç gözlerini, bak yüreğine demektir. Şimdi tüm bildiklerimizi unutalım ve masamıza “araştırma” sözcüğünü yatıralım. Türk Dil Kurumunun (TDK) güncel Türkçe sözlüğüne bakalım,  araştırma sözcüğü ne demekmiş? Araştırma sözcüğünün ilk ve yaygın anlamı araştırmak işi, araştırı, istikşaf, taharri, tetkik tir. İkinci bir anlamı daha var o da, bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, araştırı dır .  Güncel sözlükle yetinmeyelim. Araştırma sözcüğünü bir de terim olarak ele alalım ve TDK’nin terimler sözlüğüne bakalım. Araştırma sözcüğü b...

Fındık ve Soru Piyasalarında Yüksek Beklentilere Karşın Düşen Memnuniyetler

LGS, YKS, KPSS gibi ulusal ve merkezi olarak yapılan seçme ve yerleştirme sınavlarının mahiyeti ve bu sınavlara atfedilen önem dikkate alındığında sınavlara hazırlık süreci düşünmeye değerdir. Her sene LGS sonuçları açıklandığında sosyal medyada dolaşıma sokulan bu fotoğrafla birlikte belirtilen görüşler, eğitim sistemimizin çarpıklığını yüzümüze vurur da vurur. Merkezi sınavlara atfedilen önem -belki de yanlış algılama- nedeniyle eğitim-öğretim hizmetleri ziyadesiyle sakatlanır. Bu sakatlığa X kuşağı da Y kuşağı da Z kuşağı da maruz kalır. Eğitim sistemimiz, uzun zamandır test ve tost tartışmalarına sıkışmıştır. Özel dersler, okul sonrası kurslar, destekleme ve yetiştirme kursları, deneme sınavları, onlarca soru bankası kitapları… Sonuç; öğrenci mutsuz, öğretmen mutsuz, ebeveyn mutsuz. Bu kadar çok çalışmaya zaman ayırıp (sorular çözdürülüp) nasıl verimsiz/mutsuz olunabiliyordu acaba? İktisattın temel kavramlarını eğitime aktarılarak bu soruya cevap vermeye çalışılalım. Daha doğ...

Eleştirdiğini bari sen hiç yapma.

Sorularım var. İnsanlar ne kadar samimidir? İnsanlar, yasalara, kurallara ne derece uymaktadırlar? İnsanlar, kurallara saygı duyup gereğini yapmaktalar mı? Gelin, cevabı siz verin. Olay yeri, arabalar, ağaçlar tamamen gerçektir. Tarih 10 Eylül 2017. Batıkent Hüseyin Tek Parkı. Bu park, yalnızca itfaiye ve ambulans araçlarına açık olup 'normal şartlarda herkesin okuduğunu anladığı ortamlarda' araç trafiğine kapalı bir alandır. Parkın girişinde, trafik uyarı işaretleri mevcut olup parkın iki ucuna taştan bloklar konmuştur. Aslında trafik uyarı işaretini gören medeni insanlar için taştan bloklara dahi gereksinim duyulmaz ama bizde trafik uyarı işaretlerine rağmen ve hatta parkın tam karşısında açık otopark bulunmasına rağmen kural tanımayanlarımız yüzünden taştan bloklarla otomobil girişlerine engel olunmaya çalışılmaktadır. Parka çıkan ara sokaklardan parkın içine girip park etmeye hevesli mahalle sakinlerimiz yok mu, tabi ki var. Fotoğrafta gördüğünüz gibi yeşil alan olan par...