Ana içeriğe atla

Toplumsal bir iz düşüm olarak Gresham Yasası!

A ltın ve gümüş sikkelerin birlikte kullanıldığı zamanlarda insanlar altın olanı saklamış, gümüş olanı harcamış. Neden? Çünkü insanların değerli olanı elde tutması, değersiz olanı ise elden çıkarması oldukça rasyonel bir davranış.  İşte rasyonel olan bu davranışı, 16.yy’da İ ngiltere'de Kraliçe I. Elizabeth'in mali danışmanı olan Sir Thomas Gresham,   “kötü para, iyi parayı kovar” ifadesiyle ekonomik bir yasaya dönüştürmüştür. Gresham yasası, yazılı (nominal) değerleri a ynı fakat külçe değerleri farklı iki paradan, külçe değeri yüksek olan paranın piyasadan (dolaşımdan) çekilmesidir. Nominal değer ve külçe değeri ne demektir? Örneğin bir madeni paranın üzerinde “5 TL” yazıyorsa bu onun nominal değeridir. Külçe değeri ise paranın yapıldığı metalin (altın, gümüş, bakır, nikel vs.) piyasa değeridir. Yani parayı eritip sadece metal olarak sattığınızda elde edeceğiniz değerdir. Örneğin elinizde iki adet 5 TL’lik madeni para var. Biri gümüşten, diğeri nikelden yapılmış olsun. İki...

Araştırmanın T-ADI

Bu yazının yazılma amacı, araştıran, sorgulayan ve çözümleyici bir duruş sergileyen ya da sergileyeme cesaret edemeyen bireylerin kanatlarını daha güçlü çırpabilmelerine vesile olabilmektir. Görülen o ki kalıplaşmış önyargılar, bilgisizliğin gösterişli teşhiri, temellendirilmemiş bilgilere olan bağlılık ve otoriteye teslimiyet davranışlarımıza, düşüncelerimize yahut kavrayışımıza fazlasıyla etki etmektedir. Niyetim, okuyucuya aç gözlerini, bak yüreğine demektir. Şimdi tüm bildiklerimizi unutalım ve masamıza “araştırma” sözcüğünü yatıralım.

Türk Dil Kurumunun (TDK) güncel Türkçe sözlüğüne bakalım,  araştırma sözcüğü ne demekmiş? Araştırma sözcüğünün ilk ve yaygın anlamı araştırmak işi, araştırı, istikşaf, taharri, tetkiktir. İkinci bir anlamı daha var o da, bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, araştırıdır.  Güncel sözlükle yetinmeyelim. Araştırma sözcüğünü bir de terim olarak ele alalım ve TDK’nin terimler sözlüğüne bakalım. Araştırma sözcüğü bir terim olarak düşünüldüğünde anlamı, mahiyeti kısmen günlük ve yaygın anlamından farklılaşmaktadır. Araştırma “bir gerçeği ortaya çıkarmak, bir sorunu çözümlemek ve eldeki verileri arttırmak için bilimsel yöntem ve tekniklerden yararlanılarak yapılan düzenli çalışma”olarak terimleşmektedir. Şu kadarcık anlam bilgisi ile araştırma sözcüğü için araştırmanın bir eylem olduğunu ve bu eylemin bir yöntemi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Araştırma sözcüğünü şayet kavramlaştırmak icap ederse bir araştırma işinin dizgesel bir süreci içinde barındırdığını rahatlıkla ifade edebilirim.

Araştırma eylemi, soru sormayla başlar ve sorulara verilen olası cevaplarla (hipotez kurma), bu cevapların sınanması için verilerin toplanmasıyla, toplanan verilerin çözümlenmesiyle, bulguların yansız bir biçimde beyan edilmesiyle, sınama sonuçlarına dayalı çıkarımlarda, önerilerde bulunulmasıyla dizgeselleşmiştir artık. İlaveten yapılan bir araştırma sürecinin yazılı beyan edilmesi bu sürecin raporlanmasıdır. Ne zaman ki bir araştırma raporlanır, o zaman bilimsel bir araştırma niteliğine evrilir. Neden? Çünkü yapılan bir araştırma,  süreci ile birlikte sonuçlarının yazılması, araştırmaya bir “eser” niteliği kazandırır. Eserin bir başka deyişle raporlanmış bir araştırmanın alandaki meslektaşlarla paylaşılması o eserin aynı zamanda doğrulanabilir veya yanlışlanabilir olabileceğinin açık bir göstergesidir.  Şimdi düşünelim. Araştırma sürecinin dizgeli bir biçimde yapılması ve yazılması, o araştırmaya “bilimsel araştırma” sıfatını kazandırır mı? Eğer cevabımız evetse yapılan araştırmanın yazılması araştırmayı eserleştirir söylemiyle eş değer tutabiliriz. Öyleyse bir bilimsel araştırma, aynı zamanda bir tezdir, o tez de eserdir. Peki, ülkemizde yapılan doktora tezlerine (adlarına/başlıklarına) bir göz atalım mı? Unutmayalım, doktora tezi demek ilgili alanın felsefesini yapabilmek demektir. Öyle midir sizce? Doktora tez adlarındaki kısırlığa, kullanılan sözcüklerin sığlığına dair delilleri ben sunayım ilgili alanın felsefesinin yapılıp yapılmadığına sizler karar verin. O halde cüret ediyorum. İzahata başlıyorum. Deniyorum.

Doktora tezlerinin sadece adlarını mevzu ediniyorum. Bilimdeki sığlığı, kullandığımız sözcüklerin kıtlığını, tekrarlayan sözcüklerle kısırlığımızı göstermek istiyorum. Pek çok tezin adında derinlik yok, özgünlük yok. Kıt sözcüklerle alanın felsefesi yapılabilir mi? PhD yazması üç harf ama mahiyeti çok daha derin. Şimdi anlatmak istediklerime başlayayım.

Yükseköğretim kurumunun tez arama bağlantısından detaylı bir arama yapıyorum. Arama ölçütlerim: 2017 yılı içinde Eğitim Bilimleri Enstitülerinde eğitim-öğretim konu alanında (alanım eğitim bilimleri olduğu için tercihim bu yönde olmuştur), Türkçe dilinde, Sosyal grubunda, durumu onaylanmış doktora tezleridir. Bu ölçütler aynı zamanda savımın sınırlarıdır. Savımın inceleme alanı ise tezlerin adlarındaki sözcüklerdir. Belirlediğim ölçütlere göre 409 adet tez listelenmiştir.  Bu tezlerin içeriklerini, yöntemlerini, bulgularını, sonuçlarını bir kez olsun okumadan tezlerin bütününe ilişkin bir “nitelik” etiketlemesinde bulunmadığımı özellikle altını çizerek belirtmek isterim.

Şekil 1: YÖK Tez arama uygulamasında detaylı arama ölçütleri

Sadece 2017 yılında ilgili ölçütlere göre 409 adet tez listelenmiştir. İnceleme konum: tezlerin adı. Sözcük analizi yapıyorum. Tezlerin adlarında özellikle aradığım sözcükler var. Bu sözcüklerin tez adlarında geçip geçmediğine bakıyorum. Savımı temellendirme dayanağımsa söz konusu olan bir tez, aynı zamanda bilimsel bir araştırma ise araştırma kavramının hem tanımı hem de eylemin doğası gereği incelemeyi, karşılaştırmayı, uygulamayı, değerlendirmeyi, çözümlemeyi, örneklem üzerinde çalışmayı, belli bir yöntemi sınamayı, belli bir kuramı test etmeyi içinde barındırdığıdır. O nedenle bir araştırmanın/tezin adında bu sözcükleri kullanmaya gerek olmadığıdır.
Kısır sözcükler havuzunda birbirini tekrar eden araştırma adlarıyla özgünlük ve özgürlük derinliğimiz sizce ne derecedir? Listelenen 409 tezin adında izah ettiğim gerekçelerle belirlediğim sözcüklerin sıklıkları çıkarılmış ve sonuçları Tablo 1’de gösterilmiştir.

Tablo 1: Araştırma sürecini çağrıştıran sözcüklerin gözlenme sıklıkları
Sözcükler
Sıklık
Toplam tez sayısına oranı
İnceleme/incelenmesi
102
25%
Araştırma/araştırması/araştırılması
17
4%
Çözümleme/çözümlenmesi
4
1%
Karşılaştırma/karşılaştırılması
22
5%
Değerlendirilmesi
24
6%
(durum/kuram/yöntem/uyarlama/geliştirme) çalışması
10
2%
bir uygulama
3
1%
Toplam
182
44%

Tablo bize şunu haykırıyor. 2017 yılında eğitim-öğretim konu alanında yapılan doktora tezlerinin %44’ünde araştırmanın kavramsal bağlamında araştırma eylemini çağrıştıran, araştırma sürecini betimleyen inceleme, çözümleme, karşılaştırma, değerlendirme, uygulama sözcükleri en az bir kez kullanılarak araştırmalara/tezlere ad verildiği gözlenmiştir. Bunları da alt alta koyduğunuzda ne kadar dar bir alanda gezindiğimizi anlayabilirsiniz.
Bakın taramasını yaptığım tezlerin konu alanı: eğitim ve öğretim. Eğitim sistemimizde istediğimiz sıçramayı neden yapamadığımız açık değil midir?
Şimdi siz bana kişisel yargılarıma dayanarak araştırma kavramına inceleme, çözümleme, karşılaştırma, değerlendirme, uygulama sözcüklerini yüklediğimi söyleyebilirsiniz. Araştırma deyince bu sözcüklerin akla geldiğini, araştırma sözcüğünün belirttiğim sözcükleri çağrıştırdığını nereden çıkardığımı sorabilirsiniz. Çok haklısınız. O halde buyurunuz mini anketimin sonuçlarına... Sosyal medyadan eşime dostuma, çavuşuma, arkadaşlarıma, meslektaşlarıma, üyesi olduğum grupların üyelerine sordum: "Doktora tezi" ifadesi size hangi sözcükleri çağrıştırmaktadır? Seçeneklere 409 tezde sıklığını belirlediğim sözcükleri ve bu sözcüklerle ilişkisi olmayan sözcükleri yerleştirdim. Amacım, bilimsel bir araştırma niteliği taşıyan “doktora tezi” ifadesinin bireylere çağrıştırdığı sözcüklerin, benim gerekçesini ifade ettiğim duruma kanıt oluşturduğunun sağlamasını yapmaktır.

Şekil 1: Mini anketin ekran görüntüsü

Mini anketimize katılan 282 kişiye göre “Doktora tezi” ifadesi bakın hangi sözcükleri çağrıştırmış. Kaç kişi hangi sözcükleri seçmiş? Gözleriniz tablo 2’de olsun lütfen.

Tablo 2: Doktora tezi ifadesini çağrıştıran sözcüklerin seçilme sıklıkları
Sözcükler
Sıklık
Toplam katılımcı sayısına oranı
Araba kullanma
9
3%
Araştırma
235
83%
AVM'de alışveriş
5
2%
Çözümleme
186
66%
Değerlendirme
184
65%
Ispanak yemeği
3
1%
İnceleme
202
72%
Karşılaştırma
169
60%
Maç izleme
1
0%
Oyun oynama
9
3%
Parkta gezinti
4
1%
Uygulama
168
60%
Yöntem/geliştirme çalışması
220
78%

Tabloya göre doktora tezi ifadesi katılımcıların %83’üne araştırma; katılımcıların %78’inine, yöntem/geliştirme çalışması; %72’sine inceleme; %66’sına çözümleme; %65’ine değerlendirme; %60’ına karşılaştırma ve uygulama sözcüklerini çağrıştırmış. Bu demektir ki doktora tezi, araştırma sürecini çağrıştıran sözcükleri akla getirmektedir. Benim için değil pek çok kişi için doktora tezinin akla getirdiği, çağrıştırdığı sözcükler aynı.  Benim gibi pek çok kişi için araştırma demek inceleme yapmak demek, değerlendirme yapmak demek, karşılaştırma yapmak demek, uygulama yapmak demek. İşte bu noktada kanatlarımızı açalım ve yükselelim. Anladığımızı bu defa anlamlandıralım. Yaptığımız araştırmaların adlarını koyarken bir kez daha düşünelim. Çaba gösterdiğimiz, zaman ayırdığımız araştırmaların (tez) adlarında tekrarlamalar değil zenginlik, aynılık değil özgünlük, basitlik değil derinlik olmasını hak etmez mi?

Bir araştırma tanımı ve eylemi gereği araştırma sürecini betimleyen inceleme, çözümleme, karşılaştırma, değerlendirme, uygulama ve benzeri sözcüklerin mânâlarını da içinde barındırdığı artık çok açık. Araştırma eyleminin kendisini çağrıştıran sözcükleri, tezin adında yinelemeye gerek var mıdır? Bu sebepledir ki “tez adlarında” gereksiz yere uzatılan ve sürecin kendisini ifade eden …üzerine bir inceleme, üzerine bir araştırma, üzerine bir karşılaştırma, detaylı bir inceleme, bir uygulama, ampirik bir çalışma  vb  sözcüklerin kullanılmasına gerek yoktur, derim. Şimdi savımı tekrar düşünmek istemez misiniz?

____________________________________________________________
Not: Bu yazı kendime yazılmış bir yazıdır aynı zamanda. Kendi çalışmalarıma yapılmış bir özeleştiridir.  Hatalarım üzerine hiç düşünmemiş olsaydım emin olun bu yazı benden çıkmazdı.
___________________________________________________________________________

Okumak için güzel bir gün, okumaya devam et.

Eğitimde yeni putumuz: STEM

Eğitim; ne derseniz deyin bir piyasa artık. Uşakları var, köleleri var ve bir de sahipleri. Özellikle eğitimcilerin eliyle piyasaya sunulan “eğitim modeli tarifelerini”, reform adıyla  ithal edilen uygulamaları bir düşünelim mi?   Yapılandırmacı öğretim modeli ile başlayan 'yeniye' olan hevesimiz sayesinde işbirlikçi öğrenme, proje temeli, beyin temelli, aktif öğrenme, performans değerlendirme, alternatif(!) ölçme ve değerlendirme araçları gibi kavramlarla coşup taşmadık mı? Hatırlamadınız mı? Eğitimde öğretmen mi aktifti öğrenci mi aktifti daha buna karar verememişken yahut ölçme ve değerlendirme araçları ile süreci mi sonucu mu ölçüyorduk buna nokta koyamamışken öğrencilerimizin ellerine tablet tutuşturmadık mı? Sonra olmadı bu deyip tabletleri alıp sınıflara akıllı tahtalar kondurmadık mı? Bir anda bilgi iletişim teknolojileri (BİT) kavramıyla karşı karşıya kalmadık mı? Sahi bu BİT’in eğitimdeki maksadı neydi? Yoksa araç mıydı amaç mıydı? Off offf. Çok kafam k...

Bilimsel eleştiri olmayınca kişisel tavsiyelerle bilim yapılır mı?

Söz konusu olan bilim ise b eğenilerimiz, tercihlerimiz veya alışkanlıklarımız “bilimsel bir eleştiri” niteliği taşır mı?  Hayatta taşımaz. Olsa olsa bunun adı öneridir, tavsiyedir. Mesleki ve kişisel yaşantımda tesadüf ettiğim durumun (birazdan anlatacağım) sıklığı o kadar arttı ki sessiz kalamayacağım daha fazla. Şöyle izah etmeye çalışayım. Örneğin çoban salatası yapacaksınız. Malzemesi bellidir. Domates, salatalık, biber, kuru soğan, maydanoz, tuz, sıvı yağ ve limon. Malzemeyi ister elinde doğra; ister robotta. İster sürmene bıçağı kullan; ister çin malı bir bıçak. Fark eder mi? Doğrama işlemi olduktan sonra hiç de fark etmez. Eğer çoban salatası yapacaksanız sebzeleri doğramanın bir usulü vardır. O usûl de parçaların küçük olmasıdır. Hangi doğrama aracını kullanırsanız kullanın, esas olan sebze parçalarının büyüklüğüdür. Salatalıkları halka halka, domatesleri yarım ay şeklinde doğrarsanız şayet bunun adı olmaz çoban salata, olur size söğüş salata. Usûlü yani yolu-yöntemi, ç...

Öğretmenler gününün şerefi haysiyetine bu yazı...

Öğretmen kimdir? Nedir, nasıl bir şeydir? Öğretmen, anne midir yoksa baba mıdır? Kitap mıdır, rehber midir? Usta mıdır, rol-model midir? Dahası nasılsınız? *** Kitaplardan okudum, yaşayarak öğrendim. Birey, doğduğu andan itibaren öğrenen ve deneyimleyenmiş. Birey, doğası gereği, çevresini gözler ve izlermiş; çevresindekileri taklit ve tekrar edermiş. Hepimiz için böyledir bu işler. Sosyal öğrenmenin kuramcısı Albert Bandura da ifade eder ki bizler, doğrudan tecrübe etmediğimiz ancak çevremizdeki bireylerin tecrübelerinden de öğrenebilen canlılarız. İyi ki kimi acı tecrübeleri yaşamadan öğrenen canlılarız.  Asla tecrübe etmek istemediğimiz davranışları,  b aşkalarının davranışlarının sonuçlarını gözlemleyerek öğreniyoruz, ne mutlu bize! Kimi durumda, tanıdığımız ya da tanışık olduğumuz kişilerden kendimize örnek davranışlar ve düşünceler  seçiyoruz ve öğreniyoruz. Kimi öğrenmelerimiz içgüdüsellikten, kimisi var olma, yaşamda kalma gayemizden. Kimi öğrenmelerimiz d...

Hayatıma matematik girmez olaydın...

Sizlerle yaşadığım yere ilişkin bir uydu haritası göstermek istiyorum. Bu harita üzerinden sorularıma cevaplar arıyorum. Bilenlerden hatta icra makamlarından bilgilerini rica ediyorum. Şimdilik masumiyet karinesi sebebiyle okul isimlerini, mahalle, il, ilçe bilgilerini paylaşmıyorum. İlgili, bilgili ve yetkili kimselerin benimle temas etmesi durumunda yerin açık adres bilgisini elbette verebilirim. Şimdi arkamıza yaslanalım ve bir süre haritaya bakalım. Kuşları göremeyeceksiniz ama ağaçları görebilirsiniz. Hatta içinizdeki çocuğu öldürmemişseniz karıncaları, uçuşan kavak polenlerini dahi görebilirsiniz. Bahar da geldi, bahçede oynayan çocukları yoksa göremediniz mi hâlâ? Neyse bu kadar romantizm yeter bize! Gerçeklere dönelim şimdi. Yukarıdaki uydu haritasında görülen yer, benim yaşadığım yere, evime çok yakındır. Uydudan işaretlediğim yerin çevresi 755 metredir. Fotoğrafa bakıyorum ve işaretlediğim yerin şekline yamuk deyiveriyorum. Yani, yamuğumuzun çevresi 755 metre ...

Eğitim, okulun bahçesinde başlar.

Bedeni, ruhu eğitmeden yahut eğitim kurumlarında bedene ve ruha (duyguya) mekân yaratmadan "akıl eğitimi" nafile bir çaba olarak kalmaya -ne yazık ki- devam edecek. Okul bahçelerine bakın. Orada ne ruh (sanat-estetik) ne de beden (eğitimi) kalmıştır. Okul bahçeleri pek çoğumuz için artık sadece tören alanlarından daha fazlası değildir. Söylemek zorundayım; eksiltilmiş mekânlarda, aklın eğitimi de yarımdır, tamamlanmamıştır. Şimdi sorarım çiçekler, sadece seyirlikse okul bahçeleri kimin içindir? Bedenimizi, duygularımızı keşfedemiyoruz; bedenimize, duygularımıza hâkim olamıyoruz? Bedenimize ve ruhumuza egemen olamadığımız için bilge insan da olamıyoruz.   Bedenimizi keşfetmeden aklı keşfetmek! Nasıl olur? Bedenini, ruhunu keşfetmeyen aklını nasıl keşfeder? Sınıflarımızı akıllı tahtalarla donattık ama okul bahçelerimizi göz ardı ettik? Niye? Burada söylemek istediğim okul bahçelerimizin metrekare cinsinden yüzölçümünün kaç olduğu değildir. Söylemek istediğim okul bahçel...

Yeni kurumlara köklü değişiklikler

Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitime Giriş Sınavı (ALES) hakkında başta YÖK’ün duyurusunu ve haber kaynaklarından bir kaçını aşağıda belirtiyorum. Doğrusu haber metinlerini okuduğumda köklü değişiklik algımızın bilhassa kullanılan dil sayesinde artık yüzeysel bırakıldığını düşünmeye başladım. Bugün (20.09.2018) buraya Yeni Ekonomi Programının (YEP) "yenisini" de koyabiliriz. Düşündüğüm konu yapılan değişikliklerin ne kadar köklü olduğudur? Yapılan bir değişikliğin köklü olması ne demektir, nasıl bir şeydir “köklü” olmak? Köklü olmak kökü olan bir durumu bildiriyorsa şayet, 2-3 yıl sonra tekrar bir değişiklik yapılması durumunu nasıl açıklayacağız? Köklü olan usul ve esaslarda, yönetmeliklerde bir zaman sonra bir değişiklik yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Yapmak durumundayız, çağ değişiyor ne de olsa. Köklü olmak, kalıcı olmak değil midir? Öyledir. Kalıcıysa, esaslıysa bir uygulama 3-5 yıl sonra tekrar köklü adıyla değişiklik yapmak nasıl bir şeydir? Bir şey ...

Suit odalı postmodern kongreler...

Sınıf yönetimi ile ilgili ders kitabımın sıradaki okuma konusu "lider öğretmenin özellikleri". Mecburen okuyorum. Lider öğretmen(?). Kulağa ne hoş geliyor. Bir dakika diyorum, geriye sarıyorum hafızamı. Şimdi bildiğimiz 'öğretmenin' yanında bir de 'lider öğretmen' mi varmış? Vay başımıza gelenler. Ne demektir lider öğretmen? Peki, ö ğretmen ne demektir? Benim bildiğim öğretmen, öğretmendir. Bir kavramın başına bir sıfat kondurarak berikinin içi boşaltılıp diğeri doldurulamaz, Romalı efendiler. İşini yapan öğretmen vardır, bir de yapmayan vardır. Resim öğretmeni vardır, sınıf öğretmeni vardır, İngilizce öğretmeni vardır...vs. Öğretmene, lider öğretmen kavramını giydirmek zorlama, yahu! Tüketilecek kavramlar hanesine +1 lütfen. Onca işimiz varken n e gerek vardı? Uyduruk-kıvrık, eğilmiş-bükülmüş kavramların çoğalması ve yayılması için en uygun ortamların atmosfer basıncında düzenlenen post modern kongrelerin, seminerlerin, panellerin, atöl...

Fındık ve Soru Piyasalarında Yüksek Beklentilere Karşın Düşen Memnuniyetler

LGS, YKS, KPSS gibi ulusal ve merkezi olarak yapılan seçme ve yerleştirme sınavlarının mahiyeti ve bu sınavlara atfedilen önem dikkate alındığında sınavlara hazırlık süreci düşünmeye değerdir. Her sene LGS sonuçları açıklandığında sosyal medyada dolaşıma sokulan bu fotoğrafla birlikte belirtilen görüşler, eğitim sistemimizin çarpıklığını yüzümüze vurur da vurur. Merkezi sınavlara atfedilen önem -belki de yanlış algılama- nedeniyle eğitim-öğretim hizmetleri ziyadesiyle sakatlanır. Bu sakatlığa X kuşağı da Y kuşağı da Z kuşağı da maruz kalır. Eğitim sistemimiz, uzun zamandır test ve tost tartışmalarına sıkışmıştır. Özel dersler, okul sonrası kurslar, destekleme ve yetiştirme kursları, deneme sınavları, onlarca soru bankası kitapları… Sonuç; öğrenci mutsuz, öğretmen mutsuz, ebeveyn mutsuz. Bu kadar çok çalışmaya zaman ayırıp (sorular çözdürülüp) nasıl verimsiz/mutsuz olunabiliyordu acaba? İktisattın temel kavramlarını eğitime aktarılarak bu soruya cevap vermeye çalışılalım. Daha doğ...

Eleştirdiğini bari sen hiç yapma.

Sorularım var. İnsanlar ne kadar samimidir? İnsanlar, yasalara, kurallara ne derece uymaktadırlar? İnsanlar, kurallara saygı duyup gereğini yapmaktalar mı? Gelin, cevabı siz verin. Olay yeri, arabalar, ağaçlar tamamen gerçektir. Tarih 10 Eylül 2017. Batıkent Hüseyin Tek Parkı. Bu park, yalnızca itfaiye ve ambulans araçlarına açık olup 'normal şartlarda herkesin okuduğunu anladığı ortamlarda' araç trafiğine kapalı bir alandır. Parkın girişinde, trafik uyarı işaretleri mevcut olup parkın iki ucuna taştan bloklar konmuştur. Aslında trafik uyarı işaretini gören medeni insanlar için taştan bloklara dahi gereksinim duyulmaz ama bizde trafik uyarı işaretlerine rağmen ve hatta parkın tam karşısında açık otopark bulunmasına rağmen kural tanımayanlarımız yüzünden taştan bloklarla otomobil girişlerine engel olunmaya çalışılmaktadır. Parka çıkan ara sokaklardan parkın içine girip park etmeye hevesli mahalle sakinlerimiz yok mu, tabi ki var. Fotoğrafta gördüğünüz gibi yeşil alan olan par...