“Sınav ve başarı ikilemine odaklı oksimoron sistem” yaftalamasını özellikle yapıyorum. Çünkü bir parça düşünelim istiyorum. Kendinizi ülkelerin eğitim sistemleri üzerine araştırma yapan uzaydan gelmiş bir gazeteci olarak düşünün. Dünyadaki ülkeler evreninden seçkisiz örnekleme yöntemiyle örnekleminizi oluşturduğunuzda örnekleminizdeki ülkelerden biri, Türkiye olmuş olsun. Araştırmanıza konu olan ülkenin eğitim sistemi hakkında bilgi toplamak için ilkin sokaklara çıkıp insanlarla röportajlar yapıyorsunuz. Nasıl dertli bir ülke ki burası temel eğitimden müfredata, finansman kaynaklarından ders saatlerine, işgücünden mesleki eğitime, fiziki koşullardan çalışma koşullarına, ders materyallerinden merkezi sınavlara, fırsat eşitliğinden becerilerdeki yetersizliklere daha pek çok konuda eğitimle ilgili bir memnuniyetsizlik var. Uzaydan gelmiş bir gazeteci olarak kendinizden şüphe duyuyorsunuz ve röportaj yaptığınız ülke insanlarının görüşlerinin yanlı, duygularının taraflı olma olasılığını aklınıza getiriyorsunuz. Bu durumda, kanıları bir kenara bırakıp kanıt niteliğindeki yazılı-yasal kaynaklara yönelmeye karar veriyorsunuz. Soruşturmanıza Türkiye Cumhuriyeti Anayasasından başlıyorsunuz ve anayasanın 42.maddesini okuyorsunuz. Bu maddeye göre Türkiye’deki eğitim ve öğretimin “çağdaş bilim” esaslarına göre devletin gözetim ve denetimi altında yapıldığını anlıyorsunuz. Çünkü ülke anayasasında böyle yazmaktadır. Ne var ki Türkiye’deki pek çok ebeveyn ve hatta eğitim bilimci, öğrencilerin çağın bilgi ve becerilerinden yoksun olduğundan söz etmektedir. Kafanız karışıyor. Acaba anayasadaki ‘çağdaş bilim’ ifadesi ‘kaçıncı çağa’ gönderme yapıyordu? Anayasayı okumaya devam ediyorsunuz.
Anayasanın 42. maddesinin devamında devlet okullarında
eğitim-öğretimin parasız olduğunu okuyorsunuz. Fakat çocuklarını devlet
okullarına gönderen pek çok ebeveynin söylemine göre eğitim-öğretim hizmetleri
için devlet okullarına ziyadesiyle paralar ödediklerini anlıyorsunuz. Devlet okullarında
ders kitapları parasız dağıtılmakta fakat pek çok öğretmen parasız dağıtılan ders
kitaplarını yetersiz bulmaktadır. Bu ders kitaplarını yazanlar da inceleyenler
de bu ülkenin öğretmenleri olduğuna göre kendi yazdıkları kitapları beğenmedikleri
sonucuna ulaşıyorsunuz. İncelediğiniz bu ülkede, ders kitaplarını devlet öğrencilere
parasız sağlasa da ilaveten paralı kitap almayan ebeveyn/öğrenci yok neredeyse.
Kendi yasalarında yazılanın aksinin olup bittiği ilginç bir ülke. Kafanız bir
kez daha karışıyor. Uzaydan gelmiş bir gazeteci olarak 1739 sayılı Milli Eğitim
Temel Kanununda ifade edilen milli eğitimin genel amaçlarını anlamayı
yeğliyorsunuz. Kanunun 2.maddesinin 2.bendini okuduğunuzda ne fevkalade bir
amaçtır bu deyiveriyorsunuz. Bu ülkedeki tüm fertler için eğitimle amaçlanan
Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından
dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel
düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı,
kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı,
yaratıcı ve verimli kişiler yetiştirmek;[1]
Kanun maddesi, dengeli bir kişiliğin
ve karakterin yanı sıra salt hür düşünme gücüne değil ilaveten bilimsel düşünme
gücüne sahiplikten, sorumluluktan, insan
haklarına saygıdan, geniş bir dünya görüşüne sahiplikten bahsetmektedir. Ne var
ki ülke insanının, öğrencisi-öğretmeni, uzmanı- profesörü, bakanı-vekili,
akademisyeni-ebeveyni, genci yaşlısı yasalarda yazılı olan bu amaçların gerçekliğinden ziyade çok daha başka şeyleri
konu edinmektedir. Varsa “sınavlar” yoksa “çoktan seçmeli testler”. Doğrusu kanunda amaçlananlar,
ülke insanının çoğu kez umurunda değil. Çocuklar, adeta okula salt sınava
girmeleri için gönderilmekte. Uzaylı bir gazeteci olarak, bu sefer, eğitimle
ilgili yazılı olan ile uygulama arasındaki bağıntıya odaklanıyorsunuz. Acaba
ülke insanlarının şikâyet ettiği gibi eğitimde amaçlanan sınavlardaki salt
başarı mı yoksa hür ve bilimsel düşünme mi? Yazılı bir kanunun işleyişine
ilişkin usul ve esaslar yönetmeliklerde ifade edildiği içindir ki
yönetmelikleri irdeliyorsunuz. Acaba eğitim-öğretimin işleyişi ülke
insanlarının bahse konu edindiği gibi ‘s ı n a
v ve t e s t’
odaklı mıydı? Uzaylı bir gazeteci olarak 10.07.2019 tarihli ve 30827 sayısı ile
resmi gazetede yayımlanan ‘Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları
Yönetmeliğindeki’ sınava ve teste ilişkin yazılı olan ifadelere dikkat
kesiliyorsunuz. Bu yönetmeliğin 22.maddesinin a bendine[2] göre 4, 5, 6, 7 ve
8 inci sınıflarda her dersten bir dönemde iki sınav yapılıyormuş. Yani bu şu
demektir. İlk 8 yılın son beş yılında çocuklar, her dönem iki, yıl boyunca 4 kez
aldıkları derslerinden sınav olmaktadır. Peki, ilkokul 1.sınıftan itibaren
çocuklara test kitapları üretmenin mantığı nedir? Aynı yönetmeliğin
22.maddesinin b bendine göre okullardaki bu sınavlar öğretmenlerce yapılırmış
ve yapılan sınavlarda farklı soru
tiplerine yer verilirmiş. Bakınız farklı soru tipleri denmekte ancak ‘çoktan
seçmeli test’ denmemektedir. Bu ülke insanın
çoktan seçmeli test sıkıntısı nereden sirayet etmişti acaba? Temel eğitimde 4,
5, 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri eğitim-öğretim yılları itibari ile aldıkları
ders sayısı hepi topu 10-11’dir. 11 dersin her biri için yapılan sınav sayısı
ise yılda dört. Dört tane sınav, yahu! Sınava odaklanılacak bir durum yok. Üstelik
bu sınavların çoktan seçmeli test olduğuna dair bir zorunluluk ifadesi de bulunmamakta. Şu durumda ilk 8 yılda çoktan
seçmeli testleri kim yapmaktadır?
Liselere yerleştirilmek için 8.sınıf
öğrencilerinin girdikleri ulusal sınavın niteliği çoktan seçmeli testtir. 8
yıllık bir süreçte sadece 8.sınıfın sonunda öğrenciler bir kez, yalnızca bir
kez çoktan seçmeli test tipinde düzenlenen ulusal bir sınava girmektedir. Sınav
ya da test odaklı bir eğitim sistemine dönüşmeyi gerektirecek bir durum yok
oysa? Bir uzaylı gazeteci olarak anlayamaya çalışıyorsunuz. Ortaöğretimde acaba
işler değişiyor olabilir mi? Eğitim sistemi değil “sınav-test sistemi”
ortaöğretimde mi başlıyordu? 30879 sayılı 5/09/2019 tarihli resmi gazetede
yayımlanan “Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğini”[3],
uzaylı bir gazeteci olarak okumaya başlıyorsunuz. Yönetmeliğin 4.maddesinin r bendinde
“öğrencilerin bilgi, beceri ve kazanımlarının ölçülmesinde
başvurulacak yazılı ve uygulamalı sınavların, performans çalışmasının ve projenin”
ölçme araçları olarak tanımlandığını okuyorsunuz. Dolayısıyla bu tanımda ölçme araçlarının çoktan seçmeli test
olduğuna dair bir emare bulunmamakta.
Aynı maddenin s bendinde performans çalışması, “ders programında öngörülen eleştirel düşünme, problem çözme, okuduğunu
anlama, yaratıcılığını kullanma ve araştırma sonucu elde edilen kazanımların
yazılı, sözlü ve/veya uygulamalı olarak paylaşılmasına yönelik ders
öğretmeninin gözetiminde yapılan bireysel veya grup çalışması” olarak
tanımlanmış. Bakar mısınız performans çalışmasının içinde problem çözme var,
okuduğunu anlama var, eleştirel düşünme var, yaratıcılık var; bir tek
ezbercilik(!) yok. Aynı maddenin ş bendinde ise proje “öğrencilerin istekleri doğrultusunda belirlenen bir konuda inceleme,
araştırma ve yorum yapma; yeni bilgilere ulaşma, özgün düşünce üretme ve
çıkarımlar sonucunda bir ürün ortaya koymak amacıyla ders öğretmeni
rehberliğinde bireysel veya grup hâlinde yaptıkları çalışma” olarak
tanımlanmış. Bakınız proje de özgün düşünce var, ürün var, araştırma var, yorum yapma var. Ölçme araçları, yazılı ve
uygulamalı sınavlar, performans ve proje çalışmaları olduğuna göre bu ölçme
araçları ile öğrencilerin başarıları acaba nasıl ölçülmektedir? Test
sınavlarıyla mı? Yönetmeliğin 43.maddesinin b bendinde “öğrencilerin başarısı; öğretim programı öğrenme kazanımları esas
alınarak dersin özelliğine göre yazılı sınavlar, uygulamalı sınavlar,
performans çalışmaları ve projeler ile işletmelerde beceri eğitiminde/stajda
alınan puanlara göre tespit edildiği” ifade edilmiş. Dahası aynı maddenin e bendinde çok
çarpıcı bir ifade bulunmaktadır. Öğrencilerin başarısının belirlenmesinde, eleştirel ve yaratıcı düşünme, araştırma,
sorgulama, problem çözme ve benzeri becerileri ölçen araç ve yöntemlere önem
verildiği belirtilmektedir. Bu yazılı ifadelere göre bu ülkenin eğitim
sisteminde test yok, ezber yok. O halde yalan söyleyen birileri var?
Yönetmeliğin 45.maddesi yazılı ve uygulamalı sınavlarla ilgili olup
2.fıkrasında sınavların açık uçlu
maddelerden oluşan yazılı yoklama şeklinde yapılmasının esas olduğu ancak her
dönemde her dersin yazılı sınavlarından biri kısa cevaplı, doğru-yanlış,
eşleştirmeli veya çoktan seçmeli maddelerin bulunduğu ölçme araçları ile yapılabileceği
ifade edilmiş. Bu fıkraya göre test uygulamasının şart olduğu bir durum yok. Bu
ülkenin çocukları acaba 12 yıl boyunca neden test çözüyorlardı? Üstelik öğrencilerin
düşünme becerilerinin çoktan seçmeli testlerle sınırlandırıldığı söylemi eğitimciler,
öğretmenler, ebeveynler tarafından sıkça şikâyet konusu edilirken ülke
insanının tabi olduğu yönetmelikte ölçme faaliyetlerinde yazılı yoklamaların
esas alındığı belirtilmekte. Şu durumda yönetmeliğe uymayanlar mı var? Çoktan
seçmeli testlerle ölçme yapanlar kimler? Bakınız sadece yazılı yoklamanın
yapılma esasının yanı sıra 50.maddenin 1.fıkrasına göre öğrenciler, her dönemde tüm derslerden en az bir performans çalışması,
her ders yılında en az bir dersten proje hazırlama görevini yerine getirdikleri
ifade edilmektedir. Nitekim performans ve proje çalışmasının ne olduğu da aynı
yönetmelikte tanımlanmıştı. Performans ve proje çalışmalarında yaratıcılık, araştırma,
inceleme, yorum yapma, problem çözme, okuduğunu anlama, eleştirel düşünme
vardı. Yönetmeliğe göre ne sınav odaklı
bir eğitim sisteminin emaresi ne de test odaklı bir sınav sisteminin esamesi bulunmaktadır.
12.sınıfın sonuna gelindiğinde öğrencilerin
yükseköğretim programlarına yerleştirilmesi amacıyla çoktan seçmeli test olarak
yapılan ulusal bir sınava, 12.sınıf öğrencileri girmektedir. 12 yıllık bir
zorunlu eğitim sürecinde öğrenciler, iki kez ulusal çaptaki çoktan seçmeli test
tipinde hazırlanan merkezi sınavlara girmekteler. Üstelik bu merkezi sınavlara
girmek, 8. ve 12.sınıftaki öğrenciler için mecburu bile değil. Şimdi tekrar
düşünelim, nerede kaldı milli eğitimin temel amaçları? Bu amaçlara istinaden
programlanan bir eğitim-öğretim sistemi nasıl oluyor da bir sınav ve test
sistemine evrilmektedir? Uygulayıcılar, yazılanları anlamamış olabilirler mi?
Eğitimde amaçlanan hür ve bilimsel
düşünen, insan haklarına saygılı, sorumlu bireylerin yetiştirilip
yetiştirilmemesi elbette sınavlar yoluyla ölçülecektir fakat bu ülke insanı
için merkezi sınavlara yüklenen anlam, eğitim işinden daha çok. Ülke insanı
için eğitim, öğrencinin kaç soruyu doğru cevapladığından daha fazlası değil.
Uzaylı bir gazeteci olarak,
incelediğiniz ülkenin eğitim uygulamaları ile yazılı mevzuatlar arasındaki
tutarsızlığın büyüklüğü karşısında hayrete düşüyorsunuz.
