Ana içeriğe atla

Toplumsal bir iz düşüm olarak Gresham Yasası!

A ltın ve gümüş sikkelerin birlikte kullanıldığı zamanlarda insanlar altın olanı saklamış, gümüş olanı harcamış. Neden? Çünkü insanların değerli olanı elde tutması, değersiz olanı ise elden çıkarması oldukça rasyonel bir davranış.  İşte rasyonel olan bu davranışı, 16.yy’da İ ngiltere'de Kraliçe I. Elizabeth'in mali danışmanı olan Sir Thomas Gresham,   “kötü para, iyi parayı kovar” ifadesiyle ekonomik bir yasaya dönüştürmüştür. Gresham yasası, yazılı (nominal) değerleri a ynı fakat külçe değerleri farklı iki paradan, külçe değeri yüksek olan paranın piyasadan (dolaşımdan) çekilmesidir. Nominal değer ve külçe değeri ne demektir? Örneğin bir madeni paranın üzerinde “5 TL” yazıyorsa bu onun nominal değeridir. Külçe değeri ise paranın yapıldığı metalin (altın, gümüş, bakır, nikel vs.) piyasa değeridir. Yani parayı eritip sadece metal olarak sattığınızda elde edeceğiniz değerdir. Örneğin elinizde iki adet 5 TL’lik madeni para var. Biri gümüşten, diğeri nikelden yapılmış olsun. İki...

Öğretmenimi ne kırbaçlarım, ne de kırbaçlatırım.

Bakanlığımız, öğretmenlerimizin mesleki performansının değerlendirmesi hususunda yönetmelik taslağını paylaşmıştır. Umarım tez zamanda bu taslaktan vazgeçilir. Taslak yönetmeliğin adı “öğretmen performans değerlendirme yönetmeliği” ancak içeriğinde öğretmen yeterliklerinin ölçülmesine ilişkin bir sınav çıkıyor (madde 25). Yeterlilik mi performans mı biraz kafam karışıyor doğrusu. O halde bir soru ile başlıyorum. Acaba bakanlık, performası nasıl tanımlıyor? Bakalım. Taslak metinde 85 kez performans sözcüğü geçiyor ancak 3.maddede tanımlar başlığı olmasına rağmen perfomans sözcüğünün işevuruk bir tanımı dahi yapılmamış olduğunu görüyorum. Taslak yönetmelikte “performans” sözcüğünün işevuruk bir tanımı olmayınca öğretmenlik mesleğinin yeterlikleri tanımı ile yetiniyorum artık. 3.maddenin 1.fıkrası n bendini okuyorum. “….Öğretmenlerin sahip olması gereken, Bakanlıkça belirlenmiş bilgi, beceri, tutum ve değerleri ifade eder.” cümlesini tamamladığımda nöronlarım kısa devre yapıyor. Mesleki bilgi, beceri, tutum ve değerler nasıl olur da bakanlıkça belirlenmiş olur? Mesleki bilgi ve becerilerin (az biraz da, hani hiç değilse) önce evrensel olması gerekmez mi? Neden öğretmenin mesleki bilgi ve becerilerini bakanlığımız belirliyor? İşimiz mi yok?
Taslağı okumaya devam ediyorum. Taslakta performansın işevuruk tanımını bulamıyorum ama 5.maddenin 1.fıkrasında performans değerlendirmesinin amacını buluyorum. En başında söylenmesi gereken niyetin c.bendinde bulunduğunu hissediyorum. Amaç, öğretmenin ödüllendirilmesi. b bendinde ise şöyle yazılmış “Bilgi ve beceri düzeyinin belirlenerek, gerekli eğitim ihtiyacının tespit edilmesi ve buna yönelik tedbirlerin alınması” İç sesim yükseliyor “baskıcı zihinler, tedbir alır tabi!”. Ben daha Türkçe ifade edeyim. Önlem (Arapçası tedbir) alınacakmış. Bir ihtiyaç tespit edilmişse önlem mi alınır yoksa ilgili gereksinimlerimiz (Arapçası ihtiyaçtır), eksikliklerimiz giderilmeye mi çalışılır? Düşünüyorum. Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarıdır diyen Wittgeinstein, işte seni bu yüzden seviyorum, çokça da anıyorum.
77 sayfalık taslak yönetmeliğin 45 sayfası formlar, formlar, değerlendirme formları. Aman ne değerlendirme formları. 3-5 ifade yazıp cevap örüntüsünü de beşli likert tipi ölçekleyince objektif değerlendirmeler yapılmış olacak, öyle mi? Okuduğum kitapları ben en iyisi yakayım? Meğer bana itiraz edeceğim şeyleri yazmışlar, fark ettirmişler. Siz geçerlik kavramını, bir amaç belirledim amacıma hizmet edecek bir ölçme aracı da geliştirdim, uyguladım, nesnel puanladım, oldubitti denecek kadar içi boş bir kavram mı sandınız?  İnsana sorarlar, amacınız amaç mı? Bu amacınızı ölçmenin en iyi yolu, acaba kullandığınız bu ölçme aracı mı? Sen beni, ben seni, ben kendimi değerlendirmişim, aman ne kadar işlevsel? Bu kadar zaman, emek, enerji harcamaya, insanları yormaya gerek yok. Şayet bakanlığım belirlemiş ise mesleki bilgi, beceri, tutum ve değerlerimi, gözümün içine bakıp bunu anlayamaz mı? Bence anlar. Öğretmeni ödüllendirmekse maksat, açarsınız bir telefon hattı hakkında en yağlı-ballı sözü edilen öğretmenlerimizi ödüllendirirsiniz. En azından böyle değerlendirme formlarıyla beni yormazsınız. Gerçekten yapacak çok daha önemli işlerim var. Çocuğum elinde değerlendirme formuyla gelecek bana, öğretmenini değerlendirmesini isteyecek öyle mi? Şahsen o formu alıp yırtarım. Ben o kırbacı elime almayacağım ve çocuğuma da aldırmayacağım. Öğretmenime söyleyecek sözüm yüzünedir, böyle 3-5 maddelik isimsiz formlarla değerlendirme yapacak kadar alçalamam. Kusura bakmayınız. Zaten değerlendirme ölçütleri de dostlar alışverişte görsün tadında.
Bir öğretmeni nasıl yetiştirelim sorusuna cevap aranmadan 25-30 yaşına gelmiş, üstelik öğretmenlik diplomasını almış bireyleri bana değerlendirtemezsiniz. Yetiştirme sürecinde yeterli değilse bir birey, ona öğretmenlik diploması vermezsiniz olur biter. Oysa biz de en kolay iştir diploma almak. Üniversiteye bir kere yerleşmişseniz eğer, kendiniz okulu ben bıraktım demediğiniz sürece, okulu bırakmış olmazsınız. 4-5 yıl bilemediniz 10 yıl sonra diplomanız hazırdır. Mezun olursunuz. O zaman şunu soralım: kurumlar 4-5 yıl süreyle bir öğretmen yetiştirmeyi nasıl yapıyorlar? Diploması olan üstelik atamasını-mülakatını yaptığınız öğretmenlerinizin mesleki bilgi ve becerilerinden bakanlığın işi, kuşku mu duymaktır? Hem ben veli olarak niye kuşkulanayım? Bu ülkenin öğretim üyeleri tarafından yetiştirilmemiş midir öğretmenlerimiz? Dahası çocuğumun, öğretmeninin mesleki bilgi ve becerisini değerlendirmesi ne haddine? 4 yılda 40-50’ye yakın ders alan öğretmenlerimizden, mesleki bilgi ve beceriyle donatılan öğretmenlerimizden ben daha mı iyi bileceğim dersini iyi anlatıp anlatmadığını? Bakın bu durum, değerlendirme formlarında var.Türkçeyi doğru düzgün konuşup yazamayan çocuğum, öğretmeninin Türkçeyi güzel konuşup konuşmadığını değerlendirecek öyle mi? Ama değerlendirme formunda var.
İşte o nedenle yazıyorum. Geçerlik kavramından ne anlaşıldığını anlamaya/anlatmaya çalışıyorum. Değerlendirme formlarındaki ifadelerin hiçbiri somut değildir. Ortaokul öğrencisi, öğretmeni için değerlendirme yapacakmış. Form 12’ye bakınız lütfen. 1.ifade “Öğretmenim dersinin konularını çok iyi bilir.” Beşli likert tipi olunca bilimsel bir form yaptığını sanan, iş bu ölçeği hazırlayan cahiller. Sizlere yazıyorum. Yazdıklarınızı bir kere olsun okuyunuz, ne olur.  Bu ve benzeri ifadeler yanlıdır, objektif değerlendirme yaptığınıza ben mi inanayım şimdi? İzah edeyim. Bilme fiili çok az, az, orta, iyi, çok iyi diye ölçeklenecekse ifadenin kendisi “çok iyi bilir” yüklemi ile ifade edilmemelidir. Edilirse aklın mantığı ile çelişir. Öğretmenim dersinin konularını “çok iyi ”çok iyi bilir. Olur mu? Aslında olmaz. Ama oldurulmuş(!). Ölçme amacına konu olan ifadeleri, yüklemlerinden, bağlamından bağımsız bir şekilde sırf beşli likert tipi olsun diye yazarsanız ortaya böyle tuhaf bir durum açığa çıkar. Bu durumda, Bakanlık tarafından çıkıyorsa ben en iyisi kendimi affetmeyeyim. Öğretmenim dersinin konularını çok iyi bilir değerlendirme(!) ifadesine “orta” ölçeklemesi yapıldığında “öğretmenim dersinin konularını “orta” çok iyi bilir” yargısı açığa çıkar ki bu türlü ifadelerle olumsuz bir durumun çıkması mümkün değildir. Çünkü ifadenin yüklemi “çok iyi bilir”. Hey yavrum hey. Sen istediğin kadar az de, çok az de. Bunun adı manüpülasyondur.
Ustayı, çıraklar değerlendirmez. Hele ki bu değerlendirmeye konu olan şey, mesleki bilgi ve beceri ise. Pedagoji bilmiyorum, Türkçe öğretimi nasıl öğretilir bilmiyorum, sınıf yönetimi hakkında en ufak bir yazı okumamışım ama kalkmışım bu konularda eğitim-öğretim alan öğretmenimi değerlendireceğim öyle mi?  Ben haddimi bilirim arkadaş.
Bu değerlendirme formlarındaki ifadelerle ölçme yapabilirsiniz ancak değerlendirmeye esas olan konu mesleki bilgi ve beceri ise bu yolla değerlendirme yapılamaz. Öğretmeni nitelikli bilgi, beceri, tutum ve değerlerle yetiştirecek olan öğretmen yetiştirme kurumlarının kendisidir. Öğretmenlerin mesleki bilgi ve becerilerine ilişkin gereksinimleri belirleyecek olanlar veliler, öğrenciler değildir; işin kuramlarını bilip veya bilip de kuram üreten araştırmacılardır. Öğretmenlerin mesleki bilgi ve becerine ilişkin gereksinimlerini belirleyecek olan durum, konusunda bağımsız olan kurumlarda üretilen bilimsel araştırmaların sonuçlarıdır. Mesleki bilgi ve becerileri tespit etmek de geliştirmek de bilimin işidir. Velinin, öğrencinin işi değildir.  Kurumların yetiştiremediği ya da yetiştirdiği öğretmenleri, bana ve çocuğuma bir form verip üstelik bu formlardaki saçma ifadelerle bana değerlendirtemezsiniz, çocuğumun değerlendirmesine de izin verdirtemezsiniz. Çünkü ben aldığım eğitimle önce öğretmenlerimize, yaptıkları işe saygı duymayı öğrendim. Öğretmenlerin benden daha iyi bir bilgi-birikimle yetiştirildiklerine inandım. Mevcut durum böyle değil derseniz o zaman öğretmenleri değerlendirmeyi talep etmezsiniz, onları nitelikli yetiştirmeyi talep edersiniz. Ben beğenmediğimi değiştirmeyi, geliştirmeyi, talep etmeyi öğrendim. Parayla, puanla mesleki gelişim olmaz. Parayla, puanla 25-30 yaşındaki bireyleri geliştireceğimizi zannetmek tam bir saflık. Mesleki gelişime açık olmak, bireyin ilkokul 1.sınıftan itibaren aldığı tutarlı eğitimle olur. Acaba biz çocuklarımızı bu tutarlılıkla yetiştiriyor muyuz? Bunu önemsiyorum ben.
Şenliğe bakın, öğretmeni okul müdürü, velisi, meslektaşı, öğrencisi, bakanlığın sınavı değerlendirecekmiş. Öğretmenin hatırı kırılmasın diye de öğretmenin kendisi de kendisini değerlendirecekmiş. İstatistik biliminde üstesinden gelinemeyen, hassas bir konu vardır. O da, ölçümlerin birbirinden bağımsızlığıdır. Aklıma ölçümlerin bağımsızlığı gelmişken sosyal, psikolojik, ekonomik göstergelerle birbirine bağlı olan öğretmenleri, velileri öğrencileri, müdürleri hangi gerekçelerle yapılmış olan değerlendirmelerinin bağımsızlığından bahsedebilirsiniz? Geçerli ölçme ve değerlendirmeler yapıldığına dair beni nasıl ikna edersiniz? Bu taslak yönetmelik beni ikna etmiyor çünkü.
Bunun bir tık ötesini artık şöyle tahmin ediyorum. Komşumun beni, ne derece iyi komşuluk yaptığımı değerlendirme formları ile değerlendirmesini; devletimin beni ne derece iyi bir yurttaş olduğumu yine saçma değerlendirme formları ile değerlendirmesini kaçınılmaz görüyorum artık. 
Parayla ya da puanla hele ki öğretmenler gününde cafcafla günlerini kutladığımız öğretmenlerimize haksızlıktır bu. 

Gelin tanış olalım da öğretmenlerimizi daha nitelikli yetiştirme konusunda konuşmayalım (keza çokça konuşuluyor) da çaba harcayalım. 

Okumak için güzel bir gün, okumaya devam et.

Eğitimde yeni putumuz: STEM

Eğitim; ne derseniz deyin bir piyasa artık. Uşakları var, köleleri var ve bir de sahipleri. Özellikle eğitimcilerin eliyle piyasaya sunulan “eğitim modeli tarifelerini”, reform adıyla  ithal edilen uygulamaları bir düşünelim mi?   Yapılandırmacı öğretim modeli ile başlayan 'yeniye' olan hevesimiz sayesinde işbirlikçi öğrenme, proje temeli, beyin temelli, aktif öğrenme, performans değerlendirme, alternatif(!) ölçme ve değerlendirme araçları gibi kavramlarla coşup taşmadık mı? Hatırlamadınız mı? Eğitimde öğretmen mi aktifti öğrenci mi aktifti daha buna karar verememişken yahut ölçme ve değerlendirme araçları ile süreci mi sonucu mu ölçüyorduk buna nokta koyamamışken öğrencilerimizin ellerine tablet tutuşturmadık mı? Sonra olmadı bu deyip tabletleri alıp sınıflara akıllı tahtalar kondurmadık mı? Bir anda bilgi iletişim teknolojileri (BİT) kavramıyla karşı karşıya kalmadık mı? Sahi bu BİT’in eğitimdeki maksadı neydi? Yoksa araç mıydı amaç mıydı? Off offf. Çok kafam k...

Bilimsel eleştiri olmayınca kişisel tavsiyelerle bilim yapılır mı?

Söz konusu olan bilim ise b eğenilerimiz, tercihlerimiz veya alışkanlıklarımız “bilimsel bir eleştiri” niteliği taşır mı?  Hayatta taşımaz. Olsa olsa bunun adı öneridir, tavsiyedir. Mesleki ve kişisel yaşantımda tesadüf ettiğim durumun (birazdan anlatacağım) sıklığı o kadar arttı ki sessiz kalamayacağım daha fazla. Şöyle izah etmeye çalışayım. Örneğin çoban salatası yapacaksınız. Malzemesi bellidir. Domates, salatalık, biber, kuru soğan, maydanoz, tuz, sıvı yağ ve limon. Malzemeyi ister elinde doğra; ister robotta. İster sürmene bıçağı kullan; ister çin malı bir bıçak. Fark eder mi? Doğrama işlemi olduktan sonra hiç de fark etmez. Eğer çoban salatası yapacaksanız sebzeleri doğramanın bir usulü vardır. O usûl de parçaların küçük olmasıdır. Hangi doğrama aracını kullanırsanız kullanın, esas olan sebze parçalarının büyüklüğüdür. Salatalıkları halka halka, domatesleri yarım ay şeklinde doğrarsanız şayet bunun adı olmaz çoban salata, olur size söğüş salata. Usûlü yani yolu-yöntemi, ç...

Öğretmenler gününün şerefi haysiyetine bu yazı...

Öğretmen kimdir? Nedir, nasıl bir şeydir? Öğretmen, anne midir yoksa baba mıdır? Kitap mıdır, rehber midir? Usta mıdır, rol-model midir? Dahası nasılsınız? *** Kitaplardan okudum, yaşayarak öğrendim. Birey, doğduğu andan itibaren öğrenen ve deneyimleyenmiş. Birey, doğası gereği, çevresini gözler ve izlermiş; çevresindekileri taklit ve tekrar edermiş. Hepimiz için böyledir bu işler. Sosyal öğrenmenin kuramcısı Albert Bandura da ifade eder ki bizler, doğrudan tecrübe etmediğimiz ancak çevremizdeki bireylerin tecrübelerinden de öğrenebilen canlılarız. İyi ki kimi acı tecrübeleri yaşamadan öğrenen canlılarız.  Asla tecrübe etmek istemediğimiz davranışları,  b aşkalarının davranışlarının sonuçlarını gözlemleyerek öğreniyoruz, ne mutlu bize! Kimi durumda, tanıdığımız ya da tanışık olduğumuz kişilerden kendimize örnek davranışlar ve düşünceler  seçiyoruz ve öğreniyoruz. Kimi öğrenmelerimiz içgüdüsellikten, kimisi var olma, yaşamda kalma gayemizden. Kimi öğrenmelerimiz d...

Hayatıma matematik girmez olaydın...

Sizlerle yaşadığım yere ilişkin bir uydu haritası göstermek istiyorum. Bu harita üzerinden sorularıma cevaplar arıyorum. Bilenlerden hatta icra makamlarından bilgilerini rica ediyorum. Şimdilik masumiyet karinesi sebebiyle okul isimlerini, mahalle, il, ilçe bilgilerini paylaşmıyorum. İlgili, bilgili ve yetkili kimselerin benimle temas etmesi durumunda yerin açık adres bilgisini elbette verebilirim. Şimdi arkamıza yaslanalım ve bir süre haritaya bakalım. Kuşları göremeyeceksiniz ama ağaçları görebilirsiniz. Hatta içinizdeki çocuğu öldürmemişseniz karıncaları, uçuşan kavak polenlerini dahi görebilirsiniz. Bahar da geldi, bahçede oynayan çocukları yoksa göremediniz mi hâlâ? Neyse bu kadar romantizm yeter bize! Gerçeklere dönelim şimdi. Yukarıdaki uydu haritasında görülen yer, benim yaşadığım yere, evime çok yakındır. Uydudan işaretlediğim yerin çevresi 755 metredir. Fotoğrafa bakıyorum ve işaretlediğim yerin şekline yamuk deyiveriyorum. Yani, yamuğumuzun çevresi 755 metre ...

Eğitim, okulun bahçesinde başlar.

Bedeni, ruhu eğitmeden yahut eğitim kurumlarında bedene ve ruha (duyguya) mekân yaratmadan "akıl eğitimi" nafile bir çaba olarak kalmaya -ne yazık ki- devam edecek. Okul bahçelerine bakın. Orada ne ruh (sanat-estetik) ne de beden (eğitimi) kalmıştır. Okul bahçeleri pek çoğumuz için artık sadece tören alanlarından daha fazlası değildir. Söylemek zorundayım; eksiltilmiş mekânlarda, aklın eğitimi de yarımdır, tamamlanmamıştır. Şimdi sorarım çiçekler, sadece seyirlikse okul bahçeleri kimin içindir? Bedenimizi, duygularımızı keşfedemiyoruz; bedenimize, duygularımıza hâkim olamıyoruz? Bedenimize ve ruhumuza egemen olamadığımız için bilge insan da olamıyoruz.   Bedenimizi keşfetmeden aklı keşfetmek! Nasıl olur? Bedenini, ruhunu keşfetmeyen aklını nasıl keşfeder? Sınıflarımızı akıllı tahtalarla donattık ama okul bahçelerimizi göz ardı ettik? Niye? Burada söylemek istediğim okul bahçelerimizin metrekare cinsinden yüzölçümünün kaç olduğu değildir. Söylemek istediğim okul bahçel...

Yeni kurumlara köklü değişiklikler

Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitime Giriş Sınavı (ALES) hakkında başta YÖK’ün duyurusunu ve haber kaynaklarından bir kaçını aşağıda belirtiyorum. Doğrusu haber metinlerini okuduğumda köklü değişiklik algımızın bilhassa kullanılan dil sayesinde artık yüzeysel bırakıldığını düşünmeye başladım. Bugün (20.09.2018) buraya Yeni Ekonomi Programının (YEP) "yenisini" de koyabiliriz. Düşündüğüm konu yapılan değişikliklerin ne kadar köklü olduğudur? Yapılan bir değişikliğin köklü olması ne demektir, nasıl bir şeydir “köklü” olmak? Köklü olmak kökü olan bir durumu bildiriyorsa şayet, 2-3 yıl sonra tekrar bir değişiklik yapılması durumunu nasıl açıklayacağız? Köklü olan usul ve esaslarda, yönetmeliklerde bir zaman sonra bir değişiklik yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Yapmak durumundayız, çağ değişiyor ne de olsa. Köklü olmak, kalıcı olmak değil midir? Öyledir. Kalıcıysa, esaslıysa bir uygulama 3-5 yıl sonra tekrar köklü adıyla değişiklik yapmak nasıl bir şeydir? Bir şey ...

Suit odalı postmodern kongreler...

Sınıf yönetimi ile ilgili ders kitabımın sıradaki okuma konusu "lider öğretmenin özellikleri". Mecburen okuyorum. Lider öğretmen(?). Kulağa ne hoş geliyor. Bir dakika diyorum, geriye sarıyorum hafızamı. Şimdi bildiğimiz 'öğretmenin' yanında bir de 'lider öğretmen' mi varmış? Vay başımıza gelenler. Ne demektir lider öğretmen? Peki, ö ğretmen ne demektir? Benim bildiğim öğretmen, öğretmendir. Bir kavramın başına bir sıfat kondurarak berikinin içi boşaltılıp diğeri doldurulamaz, Romalı efendiler. İşini yapan öğretmen vardır, bir de yapmayan vardır. Resim öğretmeni vardır, sınıf öğretmeni vardır, İngilizce öğretmeni vardır...vs. Öğretmene, lider öğretmen kavramını giydirmek zorlama, yahu! Tüketilecek kavramlar hanesine +1 lütfen. Onca işimiz varken n e gerek vardı? Uyduruk-kıvrık, eğilmiş-bükülmüş kavramların çoğalması ve yayılması için en uygun ortamların atmosfer basıncında düzenlenen post modern kongrelerin, seminerlerin, panellerin, atöl...

Araştırmanın T-ADI

Bu yazının yazılma amacı, araştıran, sorgulayan ve çözümleyici bir duruş sergileyen ya da sergileyeme cesaret edemeyen bireylerin kanatlarını daha güçlü çırpabilmelerine vesile olabilmektir. Görülen o ki kalıplaşmış önyargılar, bilgisizliğin gösterişli teşhiri, temellendirilmemiş bilgilere olan bağlılık ve otoriteye teslimiyet davranışlarımıza, düşüncelerimize yahut kavrayışımıza fazlasıyla etki etmektedir. Niyetim, okuyucuya aç gözlerini, bak yüreğine demektir. Şimdi tüm bildiklerimizi unutalım ve masamıza “araştırma” sözcüğünü yatıralım. Türk Dil Kurumunun (TDK) güncel Türkçe sözlüğüne bakalım,  araştırma sözcüğü ne demekmiş? Araştırma sözcüğünün ilk ve yaygın anlamı araştırmak işi, araştırı, istikşaf, taharri, tetkik tir. İkinci bir anlamı daha var o da, bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, araştırı dır .  Güncel sözlükle yetinmeyelim. Araştırma sözcüğünü bir de terim olarak ele alalım ve TDK’nin terimler sözlüğüne bakalım. Araştırma sözcüğü b...

Fındık ve Soru Piyasalarında Yüksek Beklentilere Karşın Düşen Memnuniyetler

LGS, YKS, KPSS gibi ulusal ve merkezi olarak yapılan seçme ve yerleştirme sınavlarının mahiyeti ve bu sınavlara atfedilen önem dikkate alındığında sınavlara hazırlık süreci düşünmeye değerdir. Her sene LGS sonuçları açıklandığında sosyal medyada dolaşıma sokulan bu fotoğrafla birlikte belirtilen görüşler, eğitim sistemimizin çarpıklığını yüzümüze vurur da vurur. Merkezi sınavlara atfedilen önem -belki de yanlış algılama- nedeniyle eğitim-öğretim hizmetleri ziyadesiyle sakatlanır. Bu sakatlığa X kuşağı da Y kuşağı da Z kuşağı da maruz kalır. Eğitim sistemimiz, uzun zamandır test ve tost tartışmalarına sıkışmıştır. Özel dersler, okul sonrası kurslar, destekleme ve yetiştirme kursları, deneme sınavları, onlarca soru bankası kitapları… Sonuç; öğrenci mutsuz, öğretmen mutsuz, ebeveyn mutsuz. Bu kadar çok çalışmaya zaman ayırıp (sorular çözdürülüp) nasıl verimsiz/mutsuz olunabiliyordu acaba? İktisattın temel kavramlarını eğitime aktarılarak bu soruya cevap vermeye çalışılalım. Daha doğ...

Eleştirdiğini bari sen hiç yapma.

Sorularım var. İnsanlar ne kadar samimidir? İnsanlar, yasalara, kurallara ne derece uymaktadırlar? İnsanlar, kurallara saygı duyup gereğini yapmaktalar mı? Gelin, cevabı siz verin. Olay yeri, arabalar, ağaçlar tamamen gerçektir. Tarih 10 Eylül 2017. Batıkent Hüseyin Tek Parkı. Bu park, yalnızca itfaiye ve ambulans araçlarına açık olup 'normal şartlarda herkesin okuduğunu anladığı ortamlarda' araç trafiğine kapalı bir alandır. Parkın girişinde, trafik uyarı işaretleri mevcut olup parkın iki ucuna taştan bloklar konmuştur. Aslında trafik uyarı işaretini gören medeni insanlar için taştan bloklara dahi gereksinim duyulmaz ama bizde trafik uyarı işaretlerine rağmen ve hatta parkın tam karşısında açık otopark bulunmasına rağmen kural tanımayanlarımız yüzünden taştan bloklarla otomobil girişlerine engel olunmaya çalışılmaktadır. Parka çıkan ara sokaklardan parkın içine girip park etmeye hevesli mahalle sakinlerimiz yok mu, tabi ki var. Fotoğrafta gördüğünüz gibi yeşil alan olan par...