A ltın ve gümüş sikkelerin birlikte kullanıldığı zamanlarda insanlar altın olanı saklamış, gümüş olanı harcamış. Neden? Çünkü insanların değerli olanı elde tutması, değersiz olanı ise elden çıkarması oldukça rasyonel bir davranış. İşte rasyonel olan bu davranışı, 16.yy’da İ ngiltere'de Kraliçe I. Elizabeth'in mali danışmanı olan Sir Thomas Gresham, “kötü para, iyi parayı kovar” ifadesiyle ekonomik bir yasaya dönüştürmüştür. Gresham yasası, yazılı (nominal) değerleri a ynı fakat külçe değerleri farklı iki paradan, külçe değeri yüksek olan paranın piyasadan (dolaşımdan) çekilmesidir. Nominal değer ve külçe değeri ne demektir? Örneğin bir madeni paranın üzerinde “5 TL” yazıyorsa bu onun nominal değeridir. Külçe değeri ise paranın yapıldığı metalin (altın, gümüş, bakır, nikel vs.) piyasa değeridir. Yani parayı eritip sadece metal olarak sattığınızda elde edeceğiniz değerdir. Örneğin elinizde iki adet 5 TL’lik madeni para var. Biri gümüşten, diğeri nikelden yapılmış olsun. İki...
Kimi zaman insan, insanı bir şiirde, bir romanda, bir seyahatnamede bulur,
tanır,
anlar.
İnsan okur.
Okumayan, "insanı" anlayamaz.
Kendini tanıyamaz.
Başka bir "canı" önemseyemez.
İnsanlık tarihini "incelemeyen", kendi edebiyatını, yazarlarını, şairlerini, müzisyenlerini, sporcularını, sanatçılarını "okumayan", "dinlemeyen", "eserlerine gitmeyen" insanların bahse konu edindikleri millilikten, yerlilikten ben hiçbir şey anlamıyorum.
Dahası yerli ve milli olmak, en çok da "başkasını", "farklısını", "diğerini" görmekle, anlamakla ete kemiğe bürünmez mi? Senin varlığın, senin kültürün, senin milliliğin ötekinin varlığı, berikinin kültürü, başkasının milliliği ile yan yana geldiğinde bir anlam kazanıyor. Siyahı siyah yapan kırmızının, sarının, mavinin varlığıdır. Bundan gayrısı "zamanın" çalınmasıdır. Tükettirme, sömürtme ne kendini ne hayatını! Nefesini alacağın başka bir dünya, nefesini vereceğin başka bir zaman yok.
Oku!
Okursan hem kendini hem başkasını anlayacaksın.
Sonra dokun.
Bir göze, bir ele, bir insana dokun.
tanır,
anlar.
İnsan okur.
Okumayan, "insanı" anlayamaz.
Kendini tanıyamaz.
Başka bir "canı" önemseyemez.
İnsanlık tarihini "incelemeyen", kendi edebiyatını, yazarlarını, şairlerini, müzisyenlerini, sporcularını, sanatçılarını "okumayan", "dinlemeyen", "eserlerine gitmeyen" insanların bahse konu edindikleri millilikten, yerlilikten ben hiçbir şey anlamıyorum.
Dahası yerli ve milli olmak, en çok da "başkasını", "farklısını", "diğerini" görmekle, anlamakla ete kemiğe bürünmez mi? Senin varlığın, senin kültürün, senin milliliğin ötekinin varlığı, berikinin kültürü, başkasının milliliği ile yan yana geldiğinde bir anlam kazanıyor. Siyahı siyah yapan kırmızının, sarının, mavinin varlığıdır. Bundan gayrısı "zamanın" çalınmasıdır. Tükettirme, sömürtme ne kendini ne hayatını! Nefesini alacağın başka bir dünya, nefesini vereceğin başka bir zaman yok.
Oku!
Okursan hem kendini hem başkasını anlayacaksın.
Sonra dokun.
Bir göze, bir ele, bir insana dokun.