Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Toplumsal bir iz düşüm olarak Gresham Yasası!

A ltın ve gümüş sikkelerin birlikte kullanıldığı zamanlarda insanlar altın olanı saklamış, gümüş olanı harcamış. Neden? Çünkü insanların değerli olanı elde tutması, değersiz olanı ise elden çıkarması oldukça rasyonel bir davranış.  İşte rasyonel olan bu davranışı, 16.yy’da İ ngiltere'de Kraliçe I. Elizabeth'in mali danışmanı olan Sir Thomas Gresham,   “kötü para, iyi parayı kovar” ifadesiyle ekonomik bir yasaya dönüştürmüştür. Gresham yasası, yazılı (nominal) değerleri a ynı fakat külçe değerleri farklı iki paradan, külçe değeri yüksek olan paranın piyasadan (dolaşımdan) çekilmesidir. Nominal değer ve külçe değeri ne demektir? Örneğin bir madeni paranın üzerinde “5 TL” yazıyorsa bu onun nominal değeridir. Külçe değeri ise paranın yapıldığı metalin (altın, gümüş, bakır, nikel vs.) piyasa değeridir. Yani parayı eritip sadece metal olarak sattığınızda elde edeceğiniz değerdir. Örneğin elinizde iki adet 5 TL’lik madeni para var. Biri gümüşten, diğeri nikelden yapılmış olsun. İki...

Mutlu yıllar Dünya!

Dünyamız, g enişleyen ve bükümlü evrende, güneşin etrafındaki dönüşünü tamamlamak üzere.  Her yıl olduğu gibi mavi ve soluk renkli gezegenimiz, bir önceki yılın konumuna geri dönmeyecek.  Farklı bir konumda ve farklı bir zamanda bulunacak. Devinimin yönü, geriye değil hep ileriye ve sarmal!  Fark ettiniz mi? Öklid geometrisinin 4.boyutu "zaman".  A. Einstein'ın  kuramına göre o "zaman" da izafi, unutmayalım! Sonra, insanların değiş me mekteki ısrarının anlamsızlığını düşündüm. Siz hiç  düşündünüz mü? Müdahalesiz ortamlarda dahi cisimlerin entropiye düş me meleri mümkün değilken insanın kendisini devinimsiz, değişimsiz, gelişimsiz bırakması 'kötülük' değil midir? Adına ister noel diyelim, ister yeni bir yılın başı.  Nesnelere veya kavramlara atfettiğimiz sesler, en nihayetinde bir tür simge. Yaşama yüklediğimiz "anlam ve önem"  bizim soyutlama yetimizin sınırları ile ilgili bir durum ve bu durum simgelerden çok daha önemli. ...

Varlığım da bir cevaptır!

Kimsenin kapısının önünde beklemedim. Kimseye 'başvurdum bilginiz olsun' dediğim telefon görüşmeleri yapmadım. Şahsi çıkarlarım için kimsenin bir bardak çayını içmedim. İleride bu insanlar işime lazım olur diye makam ziyaretleri yapmadım. Çünkü benim dinim, benim irfanım, benim vicdanım doğru bulmadığım davranışları "sen yapma" der. "Verdigim selâmların alacaklısı, aldığım selâmların borclusu olarak yaşama" der benim aklım. Benim aklım bana "maaşlı statukocuların eşekleştirme politikalarına kulp olma, kul olma" der. Her gece benim aklım "kendi gücünle var olabildin mi der?" Varlığım, verdiğim cevaplardandır.  Daha dahası: Okuduğum kitapları, Seyrettiğim filmleri, Dinlediğim şarkıları, Bulunduğum konumları paylaşıyorum. Düşüncelerimi, Duygularımı,  Ailemi, Arkadaşlarımı, Hayatımı değerli kılan can’ları paylaşıyorum. Arka bahçemdeki domatesleri, Evimdeki karıncayı, Fotoğrafını çektiğim gökyüzünü, Dalındaki çiçeği paylaşıyorum...

Tarlaya ektim soğan.

Aşağıdan yukarıya sosyal medyamın haber kaynağını kaydırırken okuduğum cümlelere güldüm ancak gülüp geçemedim. Aksine seviyenin dipte olduğuna üzüldüm.  Bir 3D yazıcının fotoğrafı ve üstünde yazıyor "... konferansında 3D yazıcılarımıza ilgi yoğundu, teşekkür ederiz."  İlkin onun adı, 3D değil 3B'dir. 3 boyutlu yazıcı değil mi o? Ortada bir yazıcı, konferans katılımcıları etrafında dönüyor. Buna ilgi diyorlar. 3-5 daha fazla insan olunca da buna 'yoğun ilgi' diyorlar. Aman ne güzel bir yazıcı gösterdiler bize diye alkışlayabiliyoruz, öyle mi? Bizim mahalledeki Bim'de her cuma günü yaşanan yoğun ilgiyi de gelip bir görebilseydiniz, keşke. Konferanstaki yoğun ilgi ile bizim Bim'deki yoğun ilgi arasındaki benzerliklerin neler olduğunu sizlere sormak isterdim. Aman hocam bize Bim uymaz derseniz bu sefer cep telefonu tezgahlarının önündeki ilgi ile 3B yazıcıya gösterilen ilgiyi bir karşılaştırıverelim derim. Müzelik eşya gibi konmuş ortaya bir 3B yazıc...

Ekonomi ve Eğitim üzerine

Eğitim de ekonomi de aslında insanların yaşamsal faaliyetlerini kolaylaştırmak için insan aklının ortaya koyduğu konulardandır. Ortada bir akıl unsuru olduğu için eğitim ve ekonomi faaliyetlerinin işleyişinde, bir tutarlılık söz konusu olmak durumundadır. Tutarlılık ise bize, bir dizi mantıksal işlemlerin ve süreçlerin olduğunu sezdirir. Ortada bir süreç varsa bir başlangıç noktası var demektir. Dolayısıyla bir başlangıcın olması, eğitim ve ekonomi faaliyetlerinin geçmişten bugüne devinen bir tarihinin olduğunu gösterir. Eğitim ve ekonominin bir tarihinin olması, eğitim ve ekonominin birikik ve sistemli olduğu bilgisini taşır. Birikik, dizgeli ve tutarlı bilgilerin mevcudiyeti de hiç şüphesiz eğitim ve ekonomi konu alanlarının, birer bilim dalı olduğuna işaret eder. Çünkü bilim , gerçeğin bir parçası ile ilgilenir. Gerçeğin birer parçası da  eğitim ve ekonomidir . O halde, eğitim ve ekonomi bilimlerini keşfetme merakımızın peşinden gitmeye devam edelim. Eğitim de ekonomi de yapa...

Sınavlar mı geçersiz yoksa eğitim süreci mi yetersiz?

Sınav sonuçları beklenen ortalamaların da altında olunca kabahati ölçme aracına yüklemek en kolayıdır. Kabahatin tamamı söz sahibi yetişkinlerde ve söz dinlemeyen yöneticilerdedir. Çocuklar ve gençler üzülmeyiniz. *** Sınavlar mı geçersiz yoksa eğitim süreci mi yetersiz? Teraziniz hatasız ve geçerli ölçme işlemleri yapıyorsa defalarca teraziyi değiştirmekle gözlenen durum, ölçme sonuçlarının defalarca doğrulanmasıdır. Son bir kaç yıllık ortalamalara bakınız lütfen. Pek çok kez sınavlarla ilgili unsurlara ayar çekilmesine rağmen çocukların ve gençlerin ortalamaları vasat altıdır. Yani ölçülen elmanın kütlesi 100 gr ise 100 gr.'dır. Ben bu sonucu beğenmedim benim elmam en az 300 gr'dır demek körlüktür. Elmanın 300 gr olması için ne gübre vermişsiniz, ne sulama ne de böcekle mücadele yapmışsınız. Kısaca hiçbir şey yapmamışsınız. Elma üzerinde verimi artıracak en ufak bir işlem yapmadan elmanın tartıldığı ölçme aracını suçlamak akıl kıtlığıdır. *** Bakanlık yetkilisi...

Eğitimde ticaretin kötüsü, kavramlarla yapılıyor.

Eğitim, alınır satılır bir ticaret malı oldurulunca eğitimin pazarlanması kaçınılmazdır. Eğitim pazarlayanlarımızın kullandıkları dilde insani bir yön bulamayınca ve bilimin kavramlarıyla bir çarpıtılma yapıldığını görünce şahsen hooop bir dakika, durun efendiler demek hakkımdır. Bilinen kavramlar, ambalajlanıp piyasaya sürülüyor. Eğitimin sistem yaklaşımının ve eğitimde program geliştirme bilim alanının kavramlarından biri olan eğitim durumu (öğrenme-öğretme süreci), ambalaj lanıp "ekosistem" oldurulmuş. Müfredat öğretmezmiş, ekosistem öğretirmiş. Müfredatın kendisi, içeriktir. İçerik; zaten öğretemez, bir başka özne tarafından içerik öğretilir. Kime? Öğrenciye. Ekosistem, kime neyi öğretecektir onu da anlamlandırmış değilim. Ekosistem dediğiniz düpedüz öğrenme-öğretme sürecinin kendisidir. Şayet Gagne'nin veya Dale'nin öğretim durumu yaklaşımını biraz olsun kavramış olsaydınız eğitim biliminin bilinen kavramlarını kullanmak yerine kavram uydurmazdınız. Şirketleş...

Görme, bak! İşit ama dinleme!

Görmek, görme organı ile merkezi sinir sistemi arasında kurulan elektriksel bağın sonucudur. Duyularımızdandır. Başınızı çevirdiğiniz her yönde görme işi, istem dışıdır. Gören olmak için sağlıklı iki göze ve başınızı sağa sola, öne arkaya çevirmeniz yeterlidir. Bakmak, bilinç ile duyular arasında kurulan entelektüel bir bağın sonucudur. Görme işlevinin ötesinde bilişsel ve istemli bir eylemdir. Bakmak; düşünmektir, araştırmaktır, sorgulamaktır. Bakmak özgürleşebilmektir. Ve Kant, Prolegomena isimli eserinde der ki anlama yetisi görmez, yalnızca düşünür. Çünkü duyular aracılığıyla oluşan görüden, görünüşten nesnel bir yargıya varmak sadece anlama yetisinin işidir. Şimdi sormak isterim size: bakan mı gören mi olmak istersiniz? Oysa görenlere değil kelimenin tam manasıyla bizim bakanlara ihtiyacımız vardır. *** Tılsımlı sözcüklerden oluşan söylemler, ancak seni, beni dinleyeni mutlu eder. Bu söylemlerin, aforizmaların uyutmak için söylenen yumuşak tonlu ninnilerden farkı yo...

Aldananlardan olmamak için

Kimi mezunumuz demiş, kimi dekanımız. Kimi meslektaşım demiş, kimi arkadaşım. Kimi şurada tanıştık demiş, kimisi öğretmenimdi demiş. Kimi kurucumuz demiş, kimisi yöneticimiz. Yetmemiş birlikte çekilen fotoğraflar paylaşıma açılmış. Allah Allah ne de çok sahipleneni varmış dediğim facebook haber kaynağıma düşenleri okudukça -düşündüğüm- icraatları görmeden alkışlamak yığın psikolojisinin tezahüründen olsa gerekti. Ben şaşırıyorum. Düşüncelerimle tutarlı olmak adına söyleyebileceklerim: • Beğenmediğim ve süre gelen eğitim, hak, hukuk, adalet, eşitlik, sağlık ve ekonomi politikalarının düşünce sahibinin/sahiplerinin MEB Bakanı olmak ya da bir başkanlık sisteminde MEB bakanı olmak ister miydim? Asla! Bunun adı önyargılı olmak değildir şekerim. Savunduğum düşüncelerle tutarlı olmaktır. Bunun adı, sorumluluk almaktan kaçmak değildir tatlım, bir tür önsezidir. Samimiyet testinden geçmemiş her er kişiye karşı mesafeli durmanın adı, bana göre ilkeli olmaktır; peşin hükümlü o...

Fizik ötesi, metafizik.

I. PERDE Aristoteles dedi ki "ilk felsefe" Öğrencisi Rodoslu Andronikos dedi ki "metafizik". Yani fizikten sonra gelen, fizik ötesi. Varlığı, varlık olmak bakımından inceleyen, varlığın hakikat ilkelerini ortaya çıkarmak için ısıtılan fikirleri okuyan ve halen okuyan biri olarak okuduklarımdan edindiğim bilgi kırıntılarına dayalı olarak diyebilirim ki metafizik sözcüğü keşke bir kafenin pazarlama stratejisi olarak bu kadar kolay harcanmasaydı. Vallahi de alındım, billahi de üstüme alı ndım. Fizik, duyularımızla algıladığımız somut nesnelerin konusu olurken fizikten sonra gelen metafizik; sezgilerimizle, aklımızla kavradığımız soyut kavramların ve olanaklı/salt olanaklı varlıkların konusudur arkadaşlar. Metafizikte düş yoktur, masal yoktur, olmayan hiç yoktur. Aksine metafizikte varolan vardır, kavranan vardır. Türk kahvesi için elbette. Kararında içilen kahvenin sağlığınıza yararı da vardır ama içerken yapacağınız zevzevkliğin adı bilmenizi iste...

Eğitimde yeni putumuz: STEM

Eğitim; ne derseniz deyin bir piyasa artık. Uşakları var, köleleri var ve bir de sahipleri. Özellikle eğitimcilerin eliyle piyasaya sunulan “eğitim modeli tarifelerini”, reform adıyla  ithal edilen uygulamaları bir düşünelim mi?   Yapılandırmacı öğretim modeli ile başlayan 'yeniye' olan hevesimiz sayesinde işbirlikçi öğrenme, proje temeli, beyin temelli, aktif öğrenme, performans değerlendirme, alternatif(!) ölçme ve değerlendirme araçları gibi kavramlarla coşup taşmadık mı? Hatırlamadınız mı? Eğitimde öğretmen mi aktifti öğrenci mi aktifti daha buna karar verememişken yahut ölçme ve değerlendirme araçları ile süreci mi sonucu mu ölçüyorduk buna nokta koyamamışken öğrencilerimizin ellerine tablet tutuşturmadık mı? Sonra olmadı bu deyip tabletleri alıp sınıflara akıllı tahtalar kondurmadık mı? Bir anda bilgi iletişim teknolojileri (BİT) kavramıyla karşı karşıya kalmadık mı? Sahi bu BİT’in eğitimdeki maksadı neydi? Yoksa araç mıydı amaç mıydı? Off offf. Çok kafam k...

Araştırmanın T-ADI

Bu yazının yazılma amacı, araştıran, sorgulayan ve çözümleyici bir duruş sergileyen ya da sergileyeme cesaret edemeyen bireylerin kanatlarını daha güçlü çırpabilmelerine vesile olabilmektir. Görülen o ki kalıplaşmış önyargılar, bilgisizliğin gösterişli teşhiri, temellendirilmemiş bilgilere olan bağlılık ve otoriteye teslimiyet davranışlarımıza, düşüncelerimize yahut kavrayışımıza fazlasıyla etki etmektedir. Niyetim, okuyucuya aç gözlerini, bak yüreğine demektir. Şimdi tüm bildiklerimizi unutalım ve masamıza “araştırma” sözcüğünü yatıralım. Türk Dil Kurumunun (TDK) güncel Türkçe sözlüğüne bakalım,  araştırma sözcüğü ne demekmiş? Araştırma sözcüğünün ilk ve yaygın anlamı araştırmak işi, araştırı, istikşaf, taharri, tetkik tir. İkinci bir anlamı daha var o da, bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, araştırı dır .  Güncel sözlükle yetinmeyelim. Araştırma sözcüğünü bir de terim olarak ele alalım ve TDK’nin terimler sözlüğüne bakalım. Araştırma sözcüğü b...

Okumak için güzel bir gün, okumaya devam et.

Eğitimde yeni putumuz: STEM

Eğitim; ne derseniz deyin bir piyasa artık. Uşakları var, köleleri var ve bir de sahipleri. Özellikle eğitimcilerin eliyle piyasaya sunulan “eğitim modeli tarifelerini”, reform adıyla  ithal edilen uygulamaları bir düşünelim mi?   Yapılandırmacı öğretim modeli ile başlayan 'yeniye' olan hevesimiz sayesinde işbirlikçi öğrenme, proje temeli, beyin temelli, aktif öğrenme, performans değerlendirme, alternatif(!) ölçme ve değerlendirme araçları gibi kavramlarla coşup taşmadık mı? Hatırlamadınız mı? Eğitimde öğretmen mi aktifti öğrenci mi aktifti daha buna karar verememişken yahut ölçme ve değerlendirme araçları ile süreci mi sonucu mu ölçüyorduk buna nokta koyamamışken öğrencilerimizin ellerine tablet tutuşturmadık mı? Sonra olmadı bu deyip tabletleri alıp sınıflara akıllı tahtalar kondurmadık mı? Bir anda bilgi iletişim teknolojileri (BİT) kavramıyla karşı karşıya kalmadık mı? Sahi bu BİT’in eğitimdeki maksadı neydi? Yoksa araç mıydı amaç mıydı? Off offf. Çok kafam k...

Bilimsel eleştiri olmayınca kişisel tavsiyelerle bilim yapılır mı?

Söz konusu olan bilim ise b eğenilerimiz, tercihlerimiz veya alışkanlıklarımız “bilimsel bir eleştiri” niteliği taşır mı?  Hayatta taşımaz. Olsa olsa bunun adı öneridir, tavsiyedir. Mesleki ve kişisel yaşantımda tesadüf ettiğim durumun (birazdan anlatacağım) sıklığı o kadar arttı ki sessiz kalamayacağım daha fazla. Şöyle izah etmeye çalışayım. Örneğin çoban salatası yapacaksınız. Malzemesi bellidir. Domates, salatalık, biber, kuru soğan, maydanoz, tuz, sıvı yağ ve limon. Malzemeyi ister elinde doğra; ister robotta. İster sürmene bıçağı kullan; ister çin malı bir bıçak. Fark eder mi? Doğrama işlemi olduktan sonra hiç de fark etmez. Eğer çoban salatası yapacaksanız sebzeleri doğramanın bir usulü vardır. O usûl de parçaların küçük olmasıdır. Hangi doğrama aracını kullanırsanız kullanın, esas olan sebze parçalarının büyüklüğüdür. Salatalıkları halka halka, domatesleri yarım ay şeklinde doğrarsanız şayet bunun adı olmaz çoban salata, olur size söğüş salata. Usûlü yani yolu-yöntemi, ç...

Öğretmenler gününün şerefi haysiyetine bu yazı...

Öğretmen kimdir? Nedir, nasıl bir şeydir? Öğretmen, anne midir yoksa baba mıdır? Kitap mıdır, rehber midir? Usta mıdır, rol-model midir? Dahası nasılsınız? *** Kitaplardan okudum, yaşayarak öğrendim. Birey, doğduğu andan itibaren öğrenen ve deneyimleyenmiş. Birey, doğası gereği, çevresini gözler ve izlermiş; çevresindekileri taklit ve tekrar edermiş. Hepimiz için böyledir bu işler. Sosyal öğrenmenin kuramcısı Albert Bandura da ifade eder ki bizler, doğrudan tecrübe etmediğimiz ancak çevremizdeki bireylerin tecrübelerinden de öğrenebilen canlılarız. İyi ki kimi acı tecrübeleri yaşamadan öğrenen canlılarız.  Asla tecrübe etmek istemediğimiz davranışları,  b aşkalarının davranışlarının sonuçlarını gözlemleyerek öğreniyoruz, ne mutlu bize! Kimi durumda, tanıdığımız ya da tanışık olduğumuz kişilerden kendimize örnek davranışlar ve düşünceler  seçiyoruz ve öğreniyoruz. Kimi öğrenmelerimiz içgüdüsellikten, kimisi var olma, yaşamda kalma gayemizden. Kimi öğrenmelerimiz d...

Hayatıma matematik girmez olaydın...

Sizlerle yaşadığım yere ilişkin bir uydu haritası göstermek istiyorum. Bu harita üzerinden sorularıma cevaplar arıyorum. Bilenlerden hatta icra makamlarından bilgilerini rica ediyorum. Şimdilik masumiyet karinesi sebebiyle okul isimlerini, mahalle, il, ilçe bilgilerini paylaşmıyorum. İlgili, bilgili ve yetkili kimselerin benimle temas etmesi durumunda yerin açık adres bilgisini elbette verebilirim. Şimdi arkamıza yaslanalım ve bir süre haritaya bakalım. Kuşları göremeyeceksiniz ama ağaçları görebilirsiniz. Hatta içinizdeki çocuğu öldürmemişseniz karıncaları, uçuşan kavak polenlerini dahi görebilirsiniz. Bahar da geldi, bahçede oynayan çocukları yoksa göremediniz mi hâlâ? Neyse bu kadar romantizm yeter bize! Gerçeklere dönelim şimdi. Yukarıdaki uydu haritasında görülen yer, benim yaşadığım yere, evime çok yakındır. Uydudan işaretlediğim yerin çevresi 755 metredir. Fotoğrafa bakıyorum ve işaretlediğim yerin şekline yamuk deyiveriyorum. Yani, yamuğumuzun çevresi 755 metre ...

Eğitim, okulun bahçesinde başlar.

Bedeni, ruhu eğitmeden yahut eğitim kurumlarında bedene ve ruha (duyguya) mekân yaratmadan "akıl eğitimi" nafile bir çaba olarak kalmaya -ne yazık ki- devam edecek. Okul bahçelerine bakın. Orada ne ruh (sanat-estetik) ne de beden (eğitimi) kalmıştır. Okul bahçeleri pek çoğumuz için artık sadece tören alanlarından daha fazlası değildir. Söylemek zorundayım; eksiltilmiş mekânlarda, aklın eğitimi de yarımdır, tamamlanmamıştır. Şimdi sorarım çiçekler, sadece seyirlikse okul bahçeleri kimin içindir? Bedenimizi, duygularımızı keşfedemiyoruz; bedenimize, duygularımıza hâkim olamıyoruz? Bedenimize ve ruhumuza egemen olamadığımız için bilge insan da olamıyoruz.   Bedenimizi keşfetmeden aklı keşfetmek! Nasıl olur? Bedenini, ruhunu keşfetmeyen aklını nasıl keşfeder? Sınıflarımızı akıllı tahtalarla donattık ama okul bahçelerimizi göz ardı ettik? Niye? Burada söylemek istediğim okul bahçelerimizin metrekare cinsinden yüzölçümünün kaç olduğu değildir. Söylemek istediğim okul bahçel...

Yeni kurumlara köklü değişiklikler

Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitime Giriş Sınavı (ALES) hakkında başta YÖK’ün duyurusunu ve haber kaynaklarından bir kaçını aşağıda belirtiyorum. Doğrusu haber metinlerini okuduğumda köklü değişiklik algımızın bilhassa kullanılan dil sayesinde artık yüzeysel bırakıldığını düşünmeye başladım. Bugün (20.09.2018) buraya Yeni Ekonomi Programının (YEP) "yenisini" de koyabiliriz. Düşündüğüm konu yapılan değişikliklerin ne kadar köklü olduğudur? Yapılan bir değişikliğin köklü olması ne demektir, nasıl bir şeydir “köklü” olmak? Köklü olmak kökü olan bir durumu bildiriyorsa şayet, 2-3 yıl sonra tekrar bir değişiklik yapılması durumunu nasıl açıklayacağız? Köklü olan usul ve esaslarda, yönetmeliklerde bir zaman sonra bir değişiklik yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Yapmak durumundayız, çağ değişiyor ne de olsa. Köklü olmak, kalıcı olmak değil midir? Öyledir. Kalıcıysa, esaslıysa bir uygulama 3-5 yıl sonra tekrar köklü adıyla değişiklik yapmak nasıl bir şeydir? Bir şey ...

Suit odalı postmodern kongreler...

Sınıf yönetimi ile ilgili ders kitabımın sıradaki okuma konusu "lider öğretmenin özellikleri". Mecburen okuyorum. Lider öğretmen(?). Kulağa ne hoş geliyor. Bir dakika diyorum, geriye sarıyorum hafızamı. Şimdi bildiğimiz 'öğretmenin' yanında bir de 'lider öğretmen' mi varmış? Vay başımıza gelenler. Ne demektir lider öğretmen? Peki, ö ğretmen ne demektir? Benim bildiğim öğretmen, öğretmendir. Bir kavramın başına bir sıfat kondurarak berikinin içi boşaltılıp diğeri doldurulamaz, Romalı efendiler. İşini yapan öğretmen vardır, bir de yapmayan vardır. Resim öğretmeni vardır, sınıf öğretmeni vardır, İngilizce öğretmeni vardır...vs. Öğretmene, lider öğretmen kavramını giydirmek zorlama, yahu! Tüketilecek kavramlar hanesine +1 lütfen. Onca işimiz varken n e gerek vardı? Uyduruk-kıvrık, eğilmiş-bükülmüş kavramların çoğalması ve yayılması için en uygun ortamların atmosfer basıncında düzenlenen post modern kongrelerin, seminerlerin, panellerin, atöl...

Araştırmanın T-ADI

Bu yazının yazılma amacı, araştıran, sorgulayan ve çözümleyici bir duruş sergileyen ya da sergileyeme cesaret edemeyen bireylerin kanatlarını daha güçlü çırpabilmelerine vesile olabilmektir. Görülen o ki kalıplaşmış önyargılar, bilgisizliğin gösterişli teşhiri, temellendirilmemiş bilgilere olan bağlılık ve otoriteye teslimiyet davranışlarımıza, düşüncelerimize yahut kavrayışımıza fazlasıyla etki etmektedir. Niyetim, okuyucuya aç gözlerini, bak yüreğine demektir. Şimdi tüm bildiklerimizi unutalım ve masamıza “araştırma” sözcüğünü yatıralım. Türk Dil Kurumunun (TDK) güncel Türkçe sözlüğüne bakalım,  araştırma sözcüğü ne demekmiş? Araştırma sözcüğünün ilk ve yaygın anlamı araştırmak işi, araştırı, istikşaf, taharri, tetkik tir. İkinci bir anlamı daha var o da, bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, araştırı dır .  Güncel sözlükle yetinmeyelim. Araştırma sözcüğünü bir de terim olarak ele alalım ve TDK’nin terimler sözlüğüne bakalım. Araştırma sözcüğü b...

Fındık ve Soru Piyasalarında Yüksek Beklentilere Karşın Düşen Memnuniyetler

LGS, YKS, KPSS gibi ulusal ve merkezi olarak yapılan seçme ve yerleştirme sınavlarının mahiyeti ve bu sınavlara atfedilen önem dikkate alındığında sınavlara hazırlık süreci düşünmeye değerdir. Her sene LGS sonuçları açıklandığında sosyal medyada dolaşıma sokulan bu fotoğrafla birlikte belirtilen görüşler, eğitim sistemimizin çarpıklığını yüzümüze vurur da vurur. Merkezi sınavlara atfedilen önem -belki de yanlış algılama- nedeniyle eğitim-öğretim hizmetleri ziyadesiyle sakatlanır. Bu sakatlığa X kuşağı da Y kuşağı da Z kuşağı da maruz kalır. Eğitim sistemimiz, uzun zamandır test ve tost tartışmalarına sıkışmıştır. Özel dersler, okul sonrası kurslar, destekleme ve yetiştirme kursları, deneme sınavları, onlarca soru bankası kitapları… Sonuç; öğrenci mutsuz, öğretmen mutsuz, ebeveyn mutsuz. Bu kadar çok çalışmaya zaman ayırıp (sorular çözdürülüp) nasıl verimsiz/mutsuz olunabiliyordu acaba? İktisattın temel kavramlarını eğitime aktarılarak bu soruya cevap vermeye çalışılalım. Daha doğ...

Eleştirdiğini bari sen hiç yapma.

Sorularım var. İnsanlar ne kadar samimidir? İnsanlar, yasalara, kurallara ne derece uymaktadırlar? İnsanlar, kurallara saygı duyup gereğini yapmaktalar mı? Gelin, cevabı siz verin. Olay yeri, arabalar, ağaçlar tamamen gerçektir. Tarih 10 Eylül 2017. Batıkent Hüseyin Tek Parkı. Bu park, yalnızca itfaiye ve ambulans araçlarına açık olup 'normal şartlarda herkesin okuduğunu anladığı ortamlarda' araç trafiğine kapalı bir alandır. Parkın girişinde, trafik uyarı işaretleri mevcut olup parkın iki ucuna taştan bloklar konmuştur. Aslında trafik uyarı işaretini gören medeni insanlar için taştan bloklara dahi gereksinim duyulmaz ama bizde trafik uyarı işaretlerine rağmen ve hatta parkın tam karşısında açık otopark bulunmasına rağmen kural tanımayanlarımız yüzünden taştan bloklarla otomobil girişlerine engel olunmaya çalışılmaktadır. Parka çıkan ara sokaklardan parkın içine girip park etmeye hevesli mahalle sakinlerimiz yok mu, tabi ki var. Fotoğrafta gördüğünüz gibi yeşil alan olan par...