Ana içeriğe atla

Toplumsal bir iz düşüm olarak Gresham Yasası!

A ltın ve gümüş sikkelerin birlikte kullanıldığı zamanlarda insanlar altın olanı saklamış, gümüş olanı harcamış. Neden? Çünkü insanların değerli olanı elde tutması, değersiz olanı ise elden çıkarması oldukça rasyonel bir davranış.  İşte rasyonel olan bu davranışı, 16.yy’da İ ngiltere'de Kraliçe I. Elizabeth'in mali danışmanı olan Sir Thomas Gresham,   “kötü para, iyi parayı kovar” ifadesiyle ekonomik bir yasaya dönüştürmüştür. Gresham yasası, yazılı (nominal) değerleri a ynı fakat külçe değerleri farklı iki paradan, külçe değeri yüksek olan paranın piyasadan (dolaşımdan) çekilmesidir. Nominal değer ve külçe değeri ne demektir? Örneğin bir madeni paranın üzerinde “5 TL” yazıyorsa bu onun nominal değeridir. Külçe değeri ise paranın yapıldığı metalin (altın, gümüş, bakır, nikel vs.) piyasa değeridir. Yani parayı eritip sadece metal olarak sattığınızda elde edeceğiniz değerdir. Örneğin elinizde iki adet 5 TL’lik madeni para var. Biri gümüşten, diğeri nikelden yapılmış olsun. İki...

Bilimden Ölçmeye, Ölçmeden Varlığa: Aristoteles’in kavramlarıyla bir izah denemesi

İnsan, dar anlamda doğanın, geniş anlamda evrenin bir parçasıdır. İnsan olarak bizlerin sadece içinde yaşadığımız doğayı (dünyayı) değil aynı zamanda evreni anlama, açıklama ve yorumlama çabasında olduğumuz aşikârdır. İnsandaki aşkın merak duygusu ve içkin deneyimleme isteği sadece oyalanmaktan ya da sadece içgüdüsel ihtiyaçların karşılanmasından daha fazlasını ifade ettiği çok açıktır. Üstelik akla dayalı merakımızın ve akla dayalı deneyimlerimizin olması, bizi diğer canlılardan farklı konumlandırmıştır. Özellikle doğanın düzenini anlama ve açıklama çabamız “bilim ve felsefe” yapmamıza; doğanın düzenini yorumlama çabamız da araç gereç, alet yapmamıza yani “teknoloji” üretmemize sebep olmuştur. Akleden insanın doğayı anlama, açıklama çabası, -bir başka deyişle bilim yapma çabası- ölçme ve değerlendirme faaliyetlerini de gerekli kılmıştır. Çünkü bilim yapmak, gözlem yapmayı; gözlem yapmak da “ölçme” faaliyetlerini ortaya çıkarmıştır. Öyleyse ölçmenin tanımı nedir? Ölçmeye konu olan nedir? 
Ölçmenin konusu ‘var olandır, varlıktır’. Bir varlığa ait niteliklerin gözlenip betimlenmesi, ölçme işleminin kavramsal bir tanımıdır. Gözlenen varlığın betimlenmesi, gözlem sonucunun sembolleştirilmesi, aynı zamanda bir ölçme sonucu olmaktadır. Dolayısıyla bir ölçme sonucu, ölçme işlemini; ölçme işlemi de bir “varlığı” zorunlu kılmaktadır.
>> Buraya kadar itirazı olan varsa lütfen dile gelsin.<<
Biliriz ki, evrende olmayanı gözlemleyemeyiz, ölçemeyiz. Evrende var olan veya bir oluş durumu bildiren her ne varsa -canlı, cansız fark etmez- biz ona gözlenebilir, ölçülebilir bir “varlık” adlandırmasında bulunuruz. Elma, ağaç, gezegen, ayakkabı, insan, bitki, hayvan, masa, sandalye, kalem, hücre, mikrop, çiçek, proton, nötron… vs. evrende bu varlıklar vardır ve biz bu varlıklara ait olan nitelikleri doğrudan, dolaylı veya türetilmiş ölçme yollarıyla gözlemleriz, ölçeriz, değil mi? Örneğin söz konusu eğitim bilimleri olduğunda ölçmeye en sık konu olan varlık, insandır, yani öğrencinin kendisidir. Öğrencinin başarısını, yeteneğini, yazma becerisini, okuduğunu anlamasını, aritmetik işlem yapmasını, kaygısını, ilgisini, motivasyonunu, boy uzunluğunu, kütlesini, saz çalmasını, şarkı söylemesini, sıçrama sayısını, koşma hızını gibi pek çok fiziksel, psikomotor, bilişsel ve duyuşsal özelliklerini ölçüyoruzdur, değerlendiriyoruzdur.  Bilinen şu ki,
1-      Öğrenci, bir varlıktır ve
2-      bu varlığın (öğrencinin) nitelikleri gözlemlenebilmekte ve ölçülebilmektedir.
Ø  O halde soru şu: varlık nedir?

Neyin Nesi Varlık?
Ölçme işlemine konu olan varlığı, kavramsal düzeyde metafiziğin bir alt alanı olan varlık (ontoloji) felsefesi bağlamında ele alalım. İlkçağ ve ortaçağ felsefesine hızlıca gidip gelelim. Varlık nedir, varlığın özü nedir, ilk olan (arke) nedir sorularına verilmiş cevaplara bakalım.
ü  Demokritos atom,
ü  Thales su,
ü  Anaksimenes hava,
ü  Herakleitos ateş,
ü  Anaksimandros apeiron (sınırsız,sonsuz,belirsiz),
ü  Empedokles hava,su, ateş ve toprak (4 element),
ü  Platon idea ve
ü  Aristoteles töz kavramıyla;
ü  Augustinus yeniplatonculuğa göre Tanrı ve cisim ayrımından yola çıkarak,
ü  Boethius, Platon ve Aristoteles’in görüşlerinin sentezini yaparak,
ü  Farabi ilk sebepten ilk maddeye bir sıralama yaparak
varlık nedir sorusuna bir açıklama getirmişlerdir.
İpin ucunu Aristoteles’in kavramlarıyla tutalım ve izaha onun yaklaşımıyla devam edeyim. Aristoteles, varlık kavramını “töz” ile eş tutar ve tözü kendisinden başka hiçbir şeye gereksinim duymayan, cevher, değişmeyen, kalıcı olan olarak kavramsallaştırır. Bir başka deyişle, töz ile kastedilen varlığın niteliğinde bir değişme meydana gelse bile varlığın özünde bir değişiklik meydana gelmediğidir. Aristoteles varlığın değişen özelliklerini nicelik, nitelik, ilişki, yer, zaman, konum, iyelik, etkinlik ve edilgenlik olmak üzere kategorize etmiş ve bu kategorileri ilinek (taşıyıcı) olarak adlandırmıştır. Dolayısıyla Aristoteles’e göre bir varlığın tözü (bir şeyi o şey yapan şey); nicelik, nitelik, ilişki, yer, zaman, konum, iyelik, etkinlik ve edilgenlik olmak üzere bu ilineklerden bağımsız düşünülmediğidir. Buradan ölçme kavramına geçiş yapalım ve bir ölçme işleminde, varlıkların değişen niteliklerini (Aristoteles’in ifadesiyle varlığın ilineklerini) ölçtüğümüzü pek ala söyleyebiliriz. Neden mi? Örneğin ölçmeye konu olan varlığın bir elma olduğunu düşünelim. Bu elmanın rengi, ağırlığı, şekli, tadı gibi niteliklerini ölçer miyiz? Ölçeriz. Bir elmanın büyüklüğü, rengi, tadı, konumu gibi kendine ait ilinekleri (bir başka deyişle nitelikleri)  değişirken elmayı, elma yapan şeyin Aristoteles’in deyimiyle bütün elmaların tözü aynı mıdır? Aynıdır. Elmalar çürük de olsa, kimisi sarı kimisi kırmızı da olsa, kimisi ekşi kimisi tatlı da olsa elmaların elma tözünün olduğu bilgisine rahatlıkla varılabilir. Dolayısıyla Aristotelesçi bir yaklaşımla, doğada farklı niteliklere sahip elmaların her birinin bir tözü vardır ve bu töz, bütün elmalarda aynıdır. Öyleyse ölçmeye konu olanın töz; ölçüleninse tözdeki ilinekler olduğu çıkarımı yapılabilir. Aristotelesci bir yaklaşımla ölçmenin tanımı, tözdeki ilineklerin gözlenmesi ve tözler arasındaki farkların betimlenmesi olarak ifade edilebilir.
Bütün elmalarda, bütün insanlarda, bütün yıldızlarda veya bütün çiçeklerde değişmeyen, kalıcı ve aynı olan şey yani töz, bizi “tümel” kavramıyla da buluşturmaktadır. Çünkü Aristoteles, bir niteliğin bir varlık grubuna ait olmakla birlikte, o varlık grubundaki her bir üyede bulunan aynı/ortak olan töze, “tümel” adlandırmasını yapmıştır. Buradan Aristotelesçi bir yaklaşımla ölçmeye konu olanın varlıktaki “tümellik” olduğu da söylenebilir. Varlık grubundaki her bir üyeye “tekil” adlandırması yapıldığında tümel kavramıyla, her bir tekilde ortak olarak gözlenen niteliğe de gönderme yapılmaktadır. Örneğin, Ayşe, Ahmet, Osman, Zehra, Aslan, kedi, köpek, kuş olmak üzere her biri, bir varlıktır. Ayşe, Ahmet, Osman, Zehra, Aslan, kedi, köpek, kuş, kaktüs, ladin, söğüt, lahana olmak üzere her birinde ortak olan özellik, “canlı” olma durumudur ve Ayşe, Ahmet, Osman, Zehra, Aslan, kedi, köpek, kuş, kaktüs, ladin, söğüt, lahana varlıklarının her biri aynı zamanda ‘canlı tümelinin’ tekilleridir. Oysa canlı kavramı tümel olarak ele alındığında ‘bazı canlılar insandır, bazı canlılar hayvandır, bazıları da bitkidir’ önermelerindeki bitki, hayvan, insan kavramları artık tümeli değil “tikeli” belirtmektedir. Ancak canlı tümelinin tikelleri insan, hayvan ve bitki kavramları olduğunda bu tikelleri tümel olarak ele almak da mümkün olmaktadır. Nasıl mı?
Ayşe, Ahmet, Osman, Zehra’nın tözü, insandır. Aslan, kedi, köpek, kuşun tözü, hayvandır.  Kaktüs, ladin, söğüt, lahananın tözü, bitkidir diyelim. Bu durumda Ayşe, Ahmet, Osman, Zehra varlıkları için ‘insan kavramı tümel’ olandır ve Ayşe insandır veya Ahmet insandır önermeleri insan tümeli için tekil olan önermelerdir.  Aslan, kedi, köpek, kuş varlıkları için ‘hayvan kavramı tümel’ olandır ve o Aslan bir hayvandır, şu kedi bir hayvandır önermeleri hayvan tümeli için tekil olan önermelerdir. Kaktüs, ladin, söğüt, lahana varlıkları için ‘bitki kavramı tümel olandır’ ve bu lahana bir bitkidir, şu kaktüs bir bitkidir önermeleri bitki tümeli için tekil olan önermelerdir.
Ezcümle, varlıkların tözünü, töze ilinek olan nitelikleri, kavramsal düzeyde tümel, tekil ve tikel olarak açıklamak mümkündür. Tekillerin kimi niteliği tümel olanı belirtirken kimi nitelikler tikel olanı belirtmektedir. Tümel, bütün varlıklara ait olurken; tekil kavramı, sadece bir varlığa özgü olanı ifade etmektedir. Tikel ise belli durumlarda birkaç varlığa özgü olma durumunu ifade etmektedir. Varlıkların niteliklerine dair yapılan ölçme işlemlerinde tümelliği, tekillerden ölçtüğümüz gibi tikelliği de ölçmekteyiz. Hatta sınıflama düzeyindeki ölçmelerde tekil olanlardan tikel olan durumu rahatlıkla sezebiliriz.  

>> Çay arası notu: Tümeller tartışması ilkçağdan bugüne, hâlâ devam etmektedir. O nedenle, zihnimizin çıkmaz sokaklara toslaması olağandır. Bardağınızdaki çayınız bittiğine yahut bardağınızdaki çayınız soğuduğuna göre Aristoteles’in töz, tümel, tekil ve tikel kavramlarını, eğitimde ölçme ve değerlendirme konu alanına aktararak izah etme cüretine devam etmek isterim. Buyurunuz. <<

Ölçmeye konu olan varlıkların 2-D sınıfındaki öğrenciler olduğunu ve bu öğrencilerden ölçülen niteliğin Matematik dersine ilişkin kaygı düzeyleri olduğunu düşünelim. O halde öğrenciler olarak adlandırılan varlıkların tözü nedir? O şeyi o şey yapan şey, yani ölçmeye konu olan varlıkların cevheri ne olabilir? Ölçmeye konu olan varlığın tözünü, ilkin öğrenci olarak ele alalım.  Sonra öğrenci (insan) tözüne ilinek olan niteliğin ne olduğunu söylemeye çalışalım. Bu örnekte, öğrenci tözüne ilinek olanın, kaygı düzeyi olduğunu söyleyebiliriz. Sınıf kavramını tümel olarak ele alırsak Alp bir öğrencidir veya Tülin bir öğrencidir önermeleri, sınıf tümelinin tekillerini ifade edecektir. Şayet 2-D sınıfındaki öğrencilerin kaygı düzeylerini tümel olarak ele alırsak Alp kaygılı bir öğrencidir veya Tülin kaygısı düşük bir öğrencidir önermeleri tekil önermeler olacaktır. Peki neden? Çünkü sınıf tümelinde sınıfın her bir üyesi, tekil olandır. Şimdi, tikellik için ne söyleyelim? Tikel olan bazı varlıklara ait nitelikler değil miydi? 2-D sınıfındaki kız öğrencilerin kaygı düzeyleri, erkek öğrencilerden yüksektir dersem şayet 2-D sınıfındaki yüksek kaygı düzeyi yalnızca kızlarda gözlenmesi bakımından artık tikel bir durumu ifade edecektir. Yüksek kaygılı öğrenciler ve kaygı düzeyi düşük öğrenciler adlandırmasını (sınıflandırmasını) yapmak kavramsal düzeyde kaygı tümelinin öğrenci nezdinde tikelliğine; kız ve erkek öğrenciler sınıflaması ise öğrenci tümelinin cinsiyet nezdinde tikelliğine işaret edecektir.  
Diğer taraftan her bir öğrencide ortak olarak bulunan kaygı niteliğini, aynı zamanda 2-D sınıfındaki tüm öğrencilerde gözlendiğini biliniyorsa “kaygı düzeyini” tümel bir kavram olarak ele alabilirim. Ayşe’nin kaygı düzeyi 4 puan veya Ahmet’in kaygı düzeyi 6 puandır olarak ifade edilen ölçme işlemlerinin her biri, artık kaygı tümelinin tekil önermeleridir. Bu kez de 2-D sınıfı öğrencilerinin kaygı düzeyi yüksektir olarak ifade edilen bir değerlendirme yargısındaki kaygı niteliği, tüm sınıftaki öğrencilerde gözlenmesi bakımından tümeldir. Şimdi, bazı öğrencilerin kaygı düzeyleri çok yüksektir değerlendirme yargısını ve 3 öğrencinin kaygı düzeyi düşüktür bilgisini irdeleyelim. Kaygı düzeyi yüksek olan bazı öğrencilerin her biri tekil iken bu bazı öğrencilerin tamamı kaygı düzeyinin yüksek veya düşük olması bakımından artık tekili değil tikel olan bir durumu ifade edecektir. Bazı öğrencilerin kaygı düzeyleri çok yüksektir ve 3 öğrencinin kaygı düzeyi düşüktür önermelerindeki kaygı düzeyi tikel olan durumu ifade ederken aynı zamanda tözün bir ilineği (varlığın bir niteliği) olması bakımından tümel olanı (kaygı düzeyi kavramını) da ifade etmektedir. Bu noktada tümel olan tikeli de kapsamıştır. Dolayısıyla tümel, tekil, tikel olma durumlarının ele alınan kavramdan, bağlamdan bağımsız düşünülemeyeceği açıktır.
Yazarın yepyeni notu: Şeytanın avukatı olarak değil bizzat şeytanın ta kendisi olarak ölçmede felsefe yapmak istedim. Çünkü şeytanın ontolojik bir çözümlemesi yapılmadan felsefe yapmanın şeytan özellikleri arasında gösterilmesi, cahilin köksüz ve asılsız bir ithamıdır sadece.  Sözün tözü, tekilden tikele, tikelden tümele usla mutlu kalınız…
Yazarın Konu Sonu Ölçme ve Değerlendirme Sınavı (#YKS-ÖDS)
1-      Bir kavramın, bir niteliğin veya bir tözün bütün tekillerinde gözlenmesinin sonucu tümellik midir? Kodlamayınız, açıklayınız.
2-      Yoksa tekillik, bir kavramın, bir niteliğin veya bir tözün tümelliğinin bir sonucu mudur? Kodlamayınız, bilhassa açıklayınız.

İlkçağdan bugüne üstü açık –pardon ucu açık- bırakılmış bu soruları, okuyuculara da yöneltmek isterim. Cevaplamaya, bu iki sorudan istediğiniz bir soruyla başlayabilirsiniz. Bu da bir seçme işlemidir. Unutmayınız. Puanlamayı özellikle ben yapacağım ancak kafama göre objektif yapacağım. Puanlamamı çok kıskananlar olursa puanlayıcılar ithal(*) edeceğim. Ulusal tüm sınavlarda ifade edildiği gibi bu iki soruyla akıl yürütme, muhakeme ve üst düzey becerilerin ölçüldüğünü söylemek isterim. Ne de olsa eski köye yeni adet getirecek değilim. O nedenle, bu sorular yeni değil “yepyeni” sorulardır sayın cevaplayıcı! Şansınıza kahredemeyeceğiniz bu iki soruyla, hepiniz gönlünüzden (!) geçen tatil köyüne olmazsa (!) köyünüze yerleştirileceksiniz. Eninde sonunda bir köye yerleştirileceksiniz yani.  Sınavlarla ilgili usul ve esaslarımızı uzmanlarımız hazırlamış olup başta survivor izleyecileri,  AVM’lerde gezenler ve MTV verenler olmak üzere büyük bir katılımcıdan onay alındığını ifade etmek isterim. Liyakat mi? İyiciyiz, yeniciyiz yetmez mi? 

Not: Bu yazı EPODDER'in 2017 yılı Aralık Bülteninde yayımlanmıştır.

Okumak için güzel bir gün, okumaya devam et.

Eğitimde yeni putumuz: STEM

Eğitim; ne derseniz deyin bir piyasa artık. Uşakları var, köleleri var ve bir de sahipleri. Özellikle eğitimcilerin eliyle piyasaya sunulan “eğitim modeli tarifelerini”, reform adıyla  ithal edilen uygulamaları bir düşünelim mi?   Yapılandırmacı öğretim modeli ile başlayan 'yeniye' olan hevesimiz sayesinde işbirlikçi öğrenme, proje temeli, beyin temelli, aktif öğrenme, performans değerlendirme, alternatif(!) ölçme ve değerlendirme araçları gibi kavramlarla coşup taşmadık mı? Hatırlamadınız mı? Eğitimde öğretmen mi aktifti öğrenci mi aktifti daha buna karar verememişken yahut ölçme ve değerlendirme araçları ile süreci mi sonucu mu ölçüyorduk buna nokta koyamamışken öğrencilerimizin ellerine tablet tutuşturmadık mı? Sonra olmadı bu deyip tabletleri alıp sınıflara akıllı tahtalar kondurmadık mı? Bir anda bilgi iletişim teknolojileri (BİT) kavramıyla karşı karşıya kalmadık mı? Sahi bu BİT’in eğitimdeki maksadı neydi? Yoksa araç mıydı amaç mıydı? Off offf. Çok kafam k...

Bilimsel eleştiri olmayınca kişisel tavsiyelerle bilim yapılır mı?

Söz konusu olan bilim ise b eğenilerimiz, tercihlerimiz veya alışkanlıklarımız “bilimsel bir eleştiri” niteliği taşır mı?  Hayatta taşımaz. Olsa olsa bunun adı öneridir, tavsiyedir. Mesleki ve kişisel yaşantımda tesadüf ettiğim durumun (birazdan anlatacağım) sıklığı o kadar arttı ki sessiz kalamayacağım daha fazla. Şöyle izah etmeye çalışayım. Örneğin çoban salatası yapacaksınız. Malzemesi bellidir. Domates, salatalık, biber, kuru soğan, maydanoz, tuz, sıvı yağ ve limon. Malzemeyi ister elinde doğra; ister robotta. İster sürmene bıçağı kullan; ister çin malı bir bıçak. Fark eder mi? Doğrama işlemi olduktan sonra hiç de fark etmez. Eğer çoban salatası yapacaksanız sebzeleri doğramanın bir usulü vardır. O usûl de parçaların küçük olmasıdır. Hangi doğrama aracını kullanırsanız kullanın, esas olan sebze parçalarının büyüklüğüdür. Salatalıkları halka halka, domatesleri yarım ay şeklinde doğrarsanız şayet bunun adı olmaz çoban salata, olur size söğüş salata. Usûlü yani yolu-yöntemi, ç...

Öğretmenler gününün şerefi haysiyetine bu yazı...

Öğretmen kimdir? Nedir, nasıl bir şeydir? Öğretmen, anne midir yoksa baba mıdır? Kitap mıdır, rehber midir? Usta mıdır, rol-model midir? Dahası nasılsınız? *** Kitaplardan okudum, yaşayarak öğrendim. Birey, doğduğu andan itibaren öğrenen ve deneyimleyenmiş. Birey, doğası gereği, çevresini gözler ve izlermiş; çevresindekileri taklit ve tekrar edermiş. Hepimiz için böyledir bu işler. Sosyal öğrenmenin kuramcısı Albert Bandura da ifade eder ki bizler, doğrudan tecrübe etmediğimiz ancak çevremizdeki bireylerin tecrübelerinden de öğrenebilen canlılarız. İyi ki kimi acı tecrübeleri yaşamadan öğrenen canlılarız.  Asla tecrübe etmek istemediğimiz davranışları,  b aşkalarının davranışlarının sonuçlarını gözlemleyerek öğreniyoruz, ne mutlu bize! Kimi durumda, tanıdığımız ya da tanışık olduğumuz kişilerden kendimize örnek davranışlar ve düşünceler  seçiyoruz ve öğreniyoruz. Kimi öğrenmelerimiz içgüdüsellikten, kimisi var olma, yaşamda kalma gayemizden. Kimi öğrenmelerimiz d...

Hayatıma matematik girmez olaydın...

Sizlerle yaşadığım yere ilişkin bir uydu haritası göstermek istiyorum. Bu harita üzerinden sorularıma cevaplar arıyorum. Bilenlerden hatta icra makamlarından bilgilerini rica ediyorum. Şimdilik masumiyet karinesi sebebiyle okul isimlerini, mahalle, il, ilçe bilgilerini paylaşmıyorum. İlgili, bilgili ve yetkili kimselerin benimle temas etmesi durumunda yerin açık adres bilgisini elbette verebilirim. Şimdi arkamıza yaslanalım ve bir süre haritaya bakalım. Kuşları göremeyeceksiniz ama ağaçları görebilirsiniz. Hatta içinizdeki çocuğu öldürmemişseniz karıncaları, uçuşan kavak polenlerini dahi görebilirsiniz. Bahar da geldi, bahçede oynayan çocukları yoksa göremediniz mi hâlâ? Neyse bu kadar romantizm yeter bize! Gerçeklere dönelim şimdi. Yukarıdaki uydu haritasında görülen yer, benim yaşadığım yere, evime çok yakındır. Uydudan işaretlediğim yerin çevresi 755 metredir. Fotoğrafa bakıyorum ve işaretlediğim yerin şekline yamuk deyiveriyorum. Yani, yamuğumuzun çevresi 755 metre ...

Eğitim, okulun bahçesinde başlar.

Bedeni, ruhu eğitmeden yahut eğitim kurumlarında bedene ve ruha (duyguya) mekân yaratmadan "akıl eğitimi" nafile bir çaba olarak kalmaya -ne yazık ki- devam edecek. Okul bahçelerine bakın. Orada ne ruh (sanat-estetik) ne de beden (eğitimi) kalmıştır. Okul bahçeleri pek çoğumuz için artık sadece tören alanlarından daha fazlası değildir. Söylemek zorundayım; eksiltilmiş mekânlarda, aklın eğitimi de yarımdır, tamamlanmamıştır. Şimdi sorarım çiçekler, sadece seyirlikse okul bahçeleri kimin içindir? Bedenimizi, duygularımızı keşfedemiyoruz; bedenimize, duygularımıza hâkim olamıyoruz? Bedenimize ve ruhumuza egemen olamadığımız için bilge insan da olamıyoruz.   Bedenimizi keşfetmeden aklı keşfetmek! Nasıl olur? Bedenini, ruhunu keşfetmeyen aklını nasıl keşfeder? Sınıflarımızı akıllı tahtalarla donattık ama okul bahçelerimizi göz ardı ettik? Niye? Burada söylemek istediğim okul bahçelerimizin metrekare cinsinden yüzölçümünün kaç olduğu değildir. Söylemek istediğim okul bahçel...

Yeni kurumlara köklü değişiklikler

Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitime Giriş Sınavı (ALES) hakkında başta YÖK’ün duyurusunu ve haber kaynaklarından bir kaçını aşağıda belirtiyorum. Doğrusu haber metinlerini okuduğumda köklü değişiklik algımızın bilhassa kullanılan dil sayesinde artık yüzeysel bırakıldığını düşünmeye başladım. Bugün (20.09.2018) buraya Yeni Ekonomi Programının (YEP) "yenisini" de koyabiliriz. Düşündüğüm konu yapılan değişikliklerin ne kadar köklü olduğudur? Yapılan bir değişikliğin köklü olması ne demektir, nasıl bir şeydir “köklü” olmak? Köklü olmak kökü olan bir durumu bildiriyorsa şayet, 2-3 yıl sonra tekrar bir değişiklik yapılması durumunu nasıl açıklayacağız? Köklü olan usul ve esaslarda, yönetmeliklerde bir zaman sonra bir değişiklik yapmıyor muyuz? Yapıyoruz. Yapmak durumundayız, çağ değişiyor ne de olsa. Köklü olmak, kalıcı olmak değil midir? Öyledir. Kalıcıysa, esaslıysa bir uygulama 3-5 yıl sonra tekrar köklü adıyla değişiklik yapmak nasıl bir şeydir? Bir şey ...

Suit odalı postmodern kongreler...

Sınıf yönetimi ile ilgili ders kitabımın sıradaki okuma konusu "lider öğretmenin özellikleri". Mecburen okuyorum. Lider öğretmen(?). Kulağa ne hoş geliyor. Bir dakika diyorum, geriye sarıyorum hafızamı. Şimdi bildiğimiz 'öğretmenin' yanında bir de 'lider öğretmen' mi varmış? Vay başımıza gelenler. Ne demektir lider öğretmen? Peki, ö ğretmen ne demektir? Benim bildiğim öğretmen, öğretmendir. Bir kavramın başına bir sıfat kondurarak berikinin içi boşaltılıp diğeri doldurulamaz, Romalı efendiler. İşini yapan öğretmen vardır, bir de yapmayan vardır. Resim öğretmeni vardır, sınıf öğretmeni vardır, İngilizce öğretmeni vardır...vs. Öğretmene, lider öğretmen kavramını giydirmek zorlama, yahu! Tüketilecek kavramlar hanesine +1 lütfen. Onca işimiz varken n e gerek vardı? Uyduruk-kıvrık, eğilmiş-bükülmüş kavramların çoğalması ve yayılması için en uygun ortamların atmosfer basıncında düzenlenen post modern kongrelerin, seminerlerin, panellerin, atöl...

Araştırmanın T-ADI

Bu yazının yazılma amacı, araştıran, sorgulayan ve çözümleyici bir duruş sergileyen ya da sergileyeme cesaret edemeyen bireylerin kanatlarını daha güçlü çırpabilmelerine vesile olabilmektir. Görülen o ki kalıplaşmış önyargılar, bilgisizliğin gösterişli teşhiri, temellendirilmemiş bilgilere olan bağlılık ve otoriteye teslimiyet davranışlarımıza, düşüncelerimize yahut kavrayışımıza fazlasıyla etki etmektedir. Niyetim, okuyucuya aç gözlerini, bak yüreğine demektir. Şimdi tüm bildiklerimizi unutalım ve masamıza “araştırma” sözcüğünü yatıralım. Türk Dil Kurumunun (TDK) güncel Türkçe sözlüğüne bakalım,  araştırma sözcüğü ne demekmiş? Araştırma sözcüğünün ilk ve yaygın anlamı araştırmak işi, araştırı, istikşaf, taharri, tetkik tir. İkinci bir anlamı daha var o da, bilim ve sanatla ilgili olarak yapılan yöntemli çalışma, araştırı dır .  Güncel sözlükle yetinmeyelim. Araştırma sözcüğünü bir de terim olarak ele alalım ve TDK’nin terimler sözlüğüne bakalım. Araştırma sözcüğü b...

Fındık ve Soru Piyasalarında Yüksek Beklentilere Karşın Düşen Memnuniyetler

LGS, YKS, KPSS gibi ulusal ve merkezi olarak yapılan seçme ve yerleştirme sınavlarının mahiyeti ve bu sınavlara atfedilen önem dikkate alındığında sınavlara hazırlık süreci düşünmeye değerdir. Her sene LGS sonuçları açıklandığında sosyal medyada dolaşıma sokulan bu fotoğrafla birlikte belirtilen görüşler, eğitim sistemimizin çarpıklığını yüzümüze vurur da vurur. Merkezi sınavlara atfedilen önem -belki de yanlış algılama- nedeniyle eğitim-öğretim hizmetleri ziyadesiyle sakatlanır. Bu sakatlığa X kuşağı da Y kuşağı da Z kuşağı da maruz kalır. Eğitim sistemimiz, uzun zamandır test ve tost tartışmalarına sıkışmıştır. Özel dersler, okul sonrası kurslar, destekleme ve yetiştirme kursları, deneme sınavları, onlarca soru bankası kitapları… Sonuç; öğrenci mutsuz, öğretmen mutsuz, ebeveyn mutsuz. Bu kadar çok çalışmaya zaman ayırıp (sorular çözdürülüp) nasıl verimsiz/mutsuz olunabiliyordu acaba? İktisattın temel kavramlarını eğitime aktarılarak bu soruya cevap vermeye çalışılalım. Daha doğ...

Eleştirdiğini bari sen hiç yapma.

Sorularım var. İnsanlar ne kadar samimidir? İnsanlar, yasalara, kurallara ne derece uymaktadırlar? İnsanlar, kurallara saygı duyup gereğini yapmaktalar mı? Gelin, cevabı siz verin. Olay yeri, arabalar, ağaçlar tamamen gerçektir. Tarih 10 Eylül 2017. Batıkent Hüseyin Tek Parkı. Bu park, yalnızca itfaiye ve ambulans araçlarına açık olup 'normal şartlarda herkesin okuduğunu anladığı ortamlarda' araç trafiğine kapalı bir alandır. Parkın girişinde, trafik uyarı işaretleri mevcut olup parkın iki ucuna taştan bloklar konmuştur. Aslında trafik uyarı işaretini gören medeni insanlar için taştan bloklara dahi gereksinim duyulmaz ama bizde trafik uyarı işaretlerine rağmen ve hatta parkın tam karşısında açık otopark bulunmasına rağmen kural tanımayanlarımız yüzünden taştan bloklarla otomobil girişlerine engel olunmaya çalışılmaktadır. Parka çıkan ara sokaklardan parkın içine girip park etmeye hevesli mahalle sakinlerimiz yok mu, tabi ki var. Fotoğrafta gördüğünüz gibi yeşil alan olan par...