A ltın ve gümüş sikkelerin birlikte kullanıldığı zamanlarda insanlar altın olanı saklamış, gümüş olanı harcamış. Neden? Çünkü insanların değerli olanı elde tutması, değersiz olanı ise elden çıkarması oldukça rasyonel bir davranış. İşte rasyonel olan bu davranışı, 16.yy’da İ ngiltere'de Kraliçe I. Elizabeth'in mali danışmanı olan Sir Thomas Gresham, “kötü para, iyi parayı kovar” ifadesiyle ekonomik bir yasaya dönüştürmüştür. Gresham yasası, yazılı (nominal) değerleri a ynı fakat külçe değerleri farklı iki paradan, külçe değeri yüksek olan paranın piyasadan (dolaşımdan) çekilmesidir. Nominal değer ve külçe değeri ne demektir? Örneğin bir madeni paranın üzerinde “5 TL” yazıyorsa bu onun nominal değeridir. Külçe değeri ise paranın yapıldığı metalin (altın, gümüş, bakır, nikel vs.) piyasa değeridir. Yani parayı eritip sadece metal olarak sattığınızda elde edeceğiniz değerdir. Örneğin elinizde iki adet 5 TL’lik madeni para var. Biri gümüşten, diğeri nikelden yapılmış olsun. İki...
İnsan, dar
anlamda doğanın, geniş anlamda evrenin bir parçasıdır. İnsan olarak bizlerin sadece
içinde yaşadığımız doğayı (dünyayı) değil aynı zamanda evreni anlama, açıklama
ve yorumlama çabasında olduğumuz aşikârdır. İnsandaki aşkın merak duygusu ve
içkin deneyimleme isteği sadece oyalanmaktan ya da sadece içgüdüsel
ihtiyaçların karşılanmasından daha fazlasını ifade ettiği çok açıktır. Üstelik
akla dayalı merakımızın ve akla dayalı deneyimlerimizin olması, bizi diğer
canlılardan farklı konumlandırmıştır. Özellikle doğanın düzenini anlama ve
açıklama çabamız “bilim ve felsefe” yapmamıza; doğanın düzenini yorumlama
çabamız da araç gereç, alet yapmamıza yani “teknoloji” üretmemize sebep
olmuştur. Akleden insanın doğayı anlama, açıklama çabası, -bir başka deyişle
bilim yapma çabası- ölçme ve değerlendirme faaliyetlerini de gerekli kılmıştır.
Çünkü bilim yapmak, gözlem yapmayı; gözlem yapmak da “ölçme” faaliyetlerini ortaya
çıkarmıştır. Öyleyse ölçmenin tanımı nedir? Ölçmeye konu olan nedir?
Ölçmenin
konusu ‘var olandır, varlıktır’. Bir varlığa ait niteliklerin gözlenip
betimlenmesi, ölçme işleminin kavramsal bir tanımıdır. Gözlenen varlığın
betimlenmesi, gözlem sonucunun sembolleştirilmesi, aynı zamanda bir ölçme sonucu olmaktadır. Dolayısıyla
bir ölçme sonucu, ölçme işlemini; ölçme işlemi de bir “varlığı” zorunlu
kılmaktadır.
>> Buraya kadar
itirazı olan varsa lütfen dile gelsin.<<
Biliriz ki, evrende olmayanı gözlemleyemeyiz, ölçemeyiz. Evrende
var olan veya bir oluş durumu bildiren her ne varsa -canlı, cansız fark etmez-
biz ona gözlenebilir, ölçülebilir bir “varlık” adlandırmasında bulunuruz. Elma,
ağaç, gezegen, ayakkabı, insan, bitki, hayvan, masa, sandalye, kalem, hücre, mikrop,
çiçek, proton, nötron… vs. evrende bu varlıklar vardır ve biz bu varlıklara ait
olan nitelikleri doğrudan, dolaylı veya türetilmiş ölçme yollarıyla gözlemleriz,
ölçeriz, değil mi? Örneğin söz konusu eğitim bilimleri olduğunda ölçmeye en sık
konu olan varlık, insandır, yani öğrencinin kendisidir. Öğrencinin başarısını,
yeteneğini, yazma becerisini, okuduğunu anlamasını, aritmetik işlem yapmasını, kaygısını,
ilgisini, motivasyonunu, boy uzunluğunu, kütlesini, saz çalmasını, şarkı
söylemesini, sıçrama sayısını, koşma hızını gibi pek çok fiziksel, psikomotor, bilişsel
ve duyuşsal özelliklerini ölçüyoruzdur, değerlendiriyoruzdur. Bilinen şu ki,
1- Öğrenci,
bir varlıktır ve
2- bu
varlığın (öğrencinin) nitelikleri gözlemlenebilmekte ve ölçülebilmektedir.
Ø O halde
soru şu: varlık nedir?
Neyin
Nesi Varlık?
Ölçme işlemine konu olan varlığı,
kavramsal düzeyde metafiziğin bir alt alanı olan varlık (ontoloji) felsefesi
bağlamında ele alalım. İlkçağ ve ortaçağ felsefesine hızlıca gidip gelelim.
Varlık nedir, varlığın özü nedir, ilk olan (arke) nedir sorularına verilmiş
cevaplara bakalım.
ü Demokritos atom,
ü Thales su,
ü Anaksimenes hava,
ü Herakleitos ateş,
ü Anaksimandros apeiron
(sınırsız,sonsuz,belirsiz),
ü Empedokles hava,su, ateş ve toprak (4 element),
ü Platon idea ve
ü Aristoteles töz kavramıyla;
ü Augustinus yeniplatonculuğa göre Tanrı ve cisim ayrımından
yola çıkarak,
ü Boethius, Platon ve Aristoteles’in görüşlerinin sentezini
yaparak,
ü Farabi ilk sebepten ilk maddeye bir sıralama yaparak
varlık
nedir sorusuna bir açıklama getirmişlerdir.
İpin ucunu
Aristoteles’in kavramlarıyla tutalım ve izaha onun yaklaşımıyla devam edeyim. Aristoteles,
varlık kavramını “töz” ile eş tutar ve tözü kendisinden başka hiçbir şeye gereksinim
duymayan, cevher, değişmeyen, kalıcı olan
olarak kavramsallaştırır. Bir başka deyişle, töz ile kastedilen varlığın
niteliğinde bir değişme meydana gelse bile varlığın özünde bir değişiklik
meydana gelmediğidir. Aristoteles varlığın değişen özelliklerini nicelik,
nitelik, ilişki, yer, zaman, konum, iyelik, etkinlik ve edilgenlik olmak üzere
kategorize etmiş ve bu kategorileri ilinek
(taşıyıcı) olarak adlandırmıştır. Dolayısıyla Aristoteles’e göre bir
varlığın tözü (bir şeyi o şey yapan şey); nicelik, nitelik, ilişki, yer, zaman,
konum, iyelik, etkinlik ve edilgenlik olmak üzere bu ilineklerden bağımsız düşünülmediğidir.
Buradan ölçme kavramına geçiş yapalım ve bir ölçme işleminde, varlıkların
değişen niteliklerini (Aristoteles’in ifadesiyle varlığın ilineklerini) ölçtüğümüzü
pek ala söyleyebiliriz. Neden mi? Örneğin ölçmeye konu olan varlığın bir elma
olduğunu düşünelim. Bu elmanın rengi, ağırlığı, şekli, tadı gibi niteliklerini
ölçer miyiz? Ölçeriz. Bir elmanın büyüklüğü, rengi, tadı, konumu gibi kendine
ait ilinekleri (bir başka deyişle nitelikleri) değişirken elmayı, elma yapan şeyin Aristoteles’in
deyimiyle bütün elmaların tözü aynı mıdır? Aynıdır. Elmalar çürük de olsa,
kimisi sarı kimisi kırmızı da olsa, kimisi ekşi kimisi tatlı da olsa elmaların elma
tözünün olduğu bilgisine rahatlıkla varılabilir. Dolayısıyla Aristotelesçi bir
yaklaşımla, doğada farklı niteliklere sahip elmaların her birinin bir tözü
vardır ve bu töz, bütün elmalarda aynıdır. Öyleyse ölçmeye konu olanın töz;
ölçüleninse tözdeki ilinekler olduğu çıkarımı yapılabilir. Aristotelesci bir
yaklaşımla ölçmenin tanımı, tözdeki ilineklerin
gözlenmesi ve tözler arasındaki farkların betimlenmesi olarak ifade
edilebilir.
Bütün elmalarda, bütün insanlarda, bütün yıldızlarda veya bütün çiçeklerde
değişmeyen, kalıcı ve aynı olan şey yani töz, bizi “tümel” kavramıyla da
buluşturmaktadır. Çünkü Aristoteles, bir niteliğin bir varlık grubuna ait
olmakla birlikte, o varlık grubundaki her bir üyede bulunan aynı/ortak olan töze,
“tümel” adlandırmasını yapmıştır. Buradan Aristotelesçi bir yaklaşımla ölçmeye
konu olanın varlıktaki “tümellik” olduğu da söylenebilir. Varlık grubundaki her
bir üyeye “tekil” adlandırması yapıldığında tümel kavramıyla, her bir tekilde ortak
olarak gözlenen niteliğe de gönderme yapılmaktadır. Örneğin, Ayşe, Ahmet,
Osman, Zehra, Aslan, kedi, köpek, kuş olmak üzere her biri, bir varlıktır. Ayşe,
Ahmet, Osman, Zehra, Aslan, kedi, köpek, kuş, kaktüs, ladin, söğüt, lahana
olmak üzere her birinde ortak olan özellik, “canlı” olma durumudur ve Ayşe,
Ahmet, Osman, Zehra, Aslan, kedi, köpek, kuş, kaktüs, ladin, söğüt, lahana
varlıklarının her biri aynı zamanda ‘canlı tümelinin’ tekilleridir. Oysa canlı kavramı tümel olarak ele alındığında ‘bazı canlılar insandır, bazı canlılar
hayvandır, bazıları da bitkidir’ önermelerindeki bitki, hayvan, insan kavramları
artık tümeli değil “tikeli” belirtmektedir. Ancak canlı tümelinin tikelleri
insan, hayvan ve bitki kavramları olduğunda bu tikelleri tümel olarak ele almak
da mümkün olmaktadır. Nasıl mı?
Ayşe, Ahmet, Osman, Zehra’nın tözü, insandır. Aslan, kedi, köpek, kuşun
tözü, hayvandır. Kaktüs, ladin, söğüt,
lahananın tözü, bitkidir diyelim. Bu durumda Ayşe, Ahmet, Osman, Zehra
varlıkları için ‘insan kavramı tümel’ olandır ve Ayşe insandır veya Ahmet
insandır önermeleri insan tümeli için tekil olan önermelerdir. Aslan, kedi, köpek, kuş varlıkları için ‘hayvan
kavramı tümel’ olandır ve o Aslan bir hayvandır, şu kedi bir hayvandır
önermeleri hayvan tümeli için tekil olan önermelerdir. Kaktüs, ladin, söğüt,
lahana varlıkları için ‘bitki kavramı tümel olandır’ ve bu lahana bir bitkidir,
şu kaktüs bir bitkidir önermeleri bitki tümeli için tekil olan önermelerdir.
Ezcümle, varlıkların tözünü, töze ilinek olan nitelikleri,
kavramsal düzeyde tümel, tekil ve tikel olarak açıklamak mümkündür. Tekillerin kimi
niteliği tümel olanı belirtirken kimi nitelikler tikel olanı belirtmektedir. Tümel,
bütün varlıklara ait olurken; tekil kavramı, sadece bir varlığa özgü olanı
ifade etmektedir. Tikel ise belli durumlarda birkaç varlığa özgü olma durumunu
ifade etmektedir. Varlıkların niteliklerine dair yapılan ölçme işlemlerinde
tümelliği, tekillerden ölçtüğümüz gibi tikelliği de ölçmekteyiz. Hatta
sınıflama düzeyindeki ölçmelerde tekil olanlardan tikel olan durumu rahatlıkla
sezebiliriz.
>> Çay arası notu: Tümeller tartışması ilkçağdan bugüne,
hâlâ devam etmektedir. O nedenle, zihnimizin çıkmaz sokaklara toslaması
olağandır. Bardağınızdaki çayınız bittiğine yahut bardağınızdaki çayınız
soğuduğuna göre Aristoteles’in töz, tümel, tekil ve tikel kavramlarını, eğitimde
ölçme ve değerlendirme konu alanına aktararak izah etme cüretine devam etmek
isterim. Buyurunuz. <<
Ölçmeye konu olan varlıkların 2-D sınıfındaki öğrenciler olduğunu ve bu
öğrencilerden ölçülen niteliğin Matematik dersine ilişkin kaygı düzeyleri olduğunu
düşünelim. O halde öğrenciler olarak adlandırılan varlıkların tözü nedir? O
şeyi o şey yapan şey, yani ölçmeye konu olan varlıkların cevheri ne olabilir?
Ölçmeye konu olan varlığın tözünü, ilkin öğrenci olarak ele alalım. Sonra öğrenci (insan) tözüne ilinek olan niteliğin
ne olduğunu söylemeye çalışalım. Bu örnekte, öğrenci tözüne ilinek olanın,
kaygı düzeyi olduğunu söyleyebiliriz. Sınıf kavramını tümel olarak ele alırsak
Alp bir öğrencidir veya Tülin bir öğrencidir önermeleri, sınıf tümelinin tekillerini
ifade edecektir. Şayet 2-D sınıfındaki öğrencilerin kaygı düzeylerini tümel
olarak ele alırsak Alp kaygılı bir öğrencidir veya Tülin kaygısı düşük bir
öğrencidir önermeleri tekil önermeler olacaktır. Peki neden? Çünkü sınıf
tümelinde sınıfın her bir üyesi, tekil olandır. Şimdi, tikellik için ne söyleyelim?
Tikel olan bazı varlıklara ait nitelikler değil miydi? 2-D sınıfındaki kız
öğrencilerin kaygı düzeyleri, erkek öğrencilerden yüksektir dersem şayet 2-D
sınıfındaki yüksek kaygı düzeyi yalnızca kızlarda gözlenmesi bakımından artık tikel
bir durumu ifade edecektir. Yüksek kaygılı öğrenciler ve kaygı düzeyi düşük öğrenciler
adlandırmasını (sınıflandırmasını) yapmak kavramsal düzeyde kaygı tümelinin öğrenci
nezdinde tikelliğine; kız ve erkek öğrenciler sınıflaması ise öğrenci tümelinin
cinsiyet nezdinde tikelliğine işaret edecektir.
Diğer taraftan her bir öğrencide ortak olarak bulunan kaygı niteliğini,
aynı zamanda 2-D sınıfındaki tüm öğrencilerde gözlendiğini biliniyorsa “kaygı
düzeyini” tümel bir kavram olarak ele alabilirim. Ayşe’nin kaygı düzeyi 4 puan
veya Ahmet’in kaygı düzeyi 6 puandır olarak ifade edilen ölçme işlemlerinin her
biri, artık kaygı tümelinin tekil önermeleridir. Bu kez de 2-D sınıfı
öğrencilerinin kaygı düzeyi yüksektir olarak ifade edilen bir değerlendirme yargısındaki
kaygı niteliği, tüm sınıftaki öğrencilerde gözlenmesi bakımından tümeldir.
Şimdi, bazı öğrencilerin kaygı düzeyleri çok yüksektir değerlendirme yargısını ve
3 öğrencinin kaygı düzeyi düşüktür bilgisini irdeleyelim. Kaygı düzeyi yüksek olan
bazı öğrencilerin her biri tekil iken bu bazı öğrencilerin tamamı kaygı
düzeyinin yüksek veya düşük olması bakımından artık tekili değil tikel olan bir
durumu ifade edecektir. Bazı öğrencilerin kaygı düzeyleri çok yüksektir ve 3
öğrencinin kaygı düzeyi düşüktür önermelerindeki kaygı düzeyi tikel olan durumu
ifade ederken aynı zamanda tözün bir ilineği (varlığın bir niteliği) olması
bakımından tümel olanı (kaygı düzeyi kavramını) da ifade etmektedir. Bu noktada
tümel olan tikeli de kapsamıştır. Dolayısıyla tümel, tekil, tikel olma durumlarının
ele alınan kavramdan, bağlamdan bağımsız düşünülemeyeceği açıktır.
Yazarın
yepyeni notu: Şeytanın avukatı olarak değil bizzat şeytanın ta kendisi olarak
ölçmede felsefe yapmak istedim. Çünkü şeytanın ontolojik bir çözümlemesi
yapılmadan felsefe yapmanın şeytan özellikleri arasında gösterilmesi, cahilin
köksüz ve asılsız bir ithamıdır sadece.
Sözün tözü, tekilden tikele, tikelden tümele usla mutlu kalınız…
Yazarın Konu Sonu Ölçme ve Değerlendirme Sınavı
(#YKS-ÖDS)
1- Bir kavramın, bir niteliğin veya bir tözün bütün tekillerinde
gözlenmesinin sonucu tümellik midir? Kodlamayınız, açıklayınız.
2- Yoksa tekillik, bir kavramın, bir niteliğin veya
bir tözün tümelliğinin bir sonucu mudur? Kodlamayınız, bilhassa açıklayınız.
İlkçağdan bugüne üstü açık –pardon ucu açık- bırakılmış bu soruları,
okuyuculara da yöneltmek isterim. Cevaplamaya, bu iki sorudan istediğiniz bir soruyla
başlayabilirsiniz. Bu da bir seçme işlemidir. Unutmayınız. Puanlamayı özellikle
ben yapacağım ancak kafama göre objektif yapacağım. Puanlamamı çok kıskananlar
olursa puanlayıcılar ithal(*) edeceğim. Ulusal tüm sınavlarda ifade edildiği
gibi bu iki soruyla akıl yürütme, muhakeme ve üst düzey becerilerin ölçüldüğünü
söylemek isterim. Ne de olsa eski köye yeni adet getirecek değilim. O nedenle,
bu sorular yeni değil “yepyeni” sorulardır sayın cevaplayıcı! Şansınıza
kahredemeyeceğiniz bu iki soruyla, hepiniz gönlünüzden (!) geçen tatil köyüne olmazsa
(!) köyünüze yerleştirileceksiniz. Eninde sonunda bir köye yerleştirileceksiniz
yani. Sınavlarla ilgili usul ve
esaslarımızı uzmanlarımız hazırlamış olup başta survivor izleyecileri, AVM’lerde gezenler ve MTV verenler olmak üzere
büyük bir katılımcıdan onay alındığını ifade etmek isterim. Liyakat mi? İyiciyiz,
yeniciyiz yetmez mi?
Not: Bu yazı EPODDER'in 2017 yılı Aralık Bülteninde yayımlanmıştır.
Not: Bu yazı EPODDER'in 2017 yılı Aralık Bülteninde yayımlanmıştır.