A ltın ve gümüş sikkelerin birlikte kullanıldığı zamanlarda insanlar altın olanı saklamış, gümüş olanı harcamış. Neden? Çünkü insanların değerli olanı elde tutması, değersiz olanı ise elden çıkarması oldukça rasyonel bir davranış. İşte rasyonel olan bu davranışı, 16.yy’da İ ngiltere'de Kraliçe I. Elizabeth'in mali danışmanı olan Sir Thomas Gresham, “kötü para, iyi parayı kovar” ifadesiyle ekonomik bir yasaya dönüştürmüştür. Gresham yasası, yazılı (nominal) değerleri a ynı fakat külçe değerleri farklı iki paradan, külçe değeri yüksek olan paranın piyasadan (dolaşımdan) çekilmesidir. Nominal değer ve külçe değeri ne demektir? Örneğin bir madeni paranın üzerinde “5 TL” yazıyorsa bu onun nominal değeridir. Külçe değeri ise paranın yapıldığı metalin (altın, gümüş, bakır, nikel vs.) piyasa değeridir. Yani parayı eritip sadece metal olarak sattığınızda elde edeceğiniz değerdir. Örneğin elinizde iki adet 5 TL’lik madeni para var. Biri gümüşten, diğeri nikelden yapılmış olsun. İki...
Popüler kültürün öteki adı kültür endüstrisidir. Kültür endüstrisinin bir
başka deyişle popüler kültürün sermayesini kültürel birikim yani insanın yapıp
ettikleri oluşturmaktadır. Eğitim, sağlık, sanat, spor, bilim-teknoloji, tarım,
kentleşme...vs insanın elinin değdiği her ne varsa onun adı emektir. Emeğe bir
paha biçildiğinde ona ekonomik bir anlam yüklenmiş olur. Pahası biçilen kültürel
birikimlerimizin (emeklerimizin) her biri, çok geçmeden kültür endüstrisinin
birer sermayesi oluverir. Sermaye varsa orada ekonomi vardır. Kaçınılamaz.
Emeğin pahası (değeri) yani ekonomi sistemi ile kültür endüstrisi arasındaki
evlilikten doğan çocuğun adı artık "markalaşmadır." Markalaşma, popüler kültürün
hem simgesel bir ögesi hem de küreselleşmenin yardım ve
yatakçısıdır.
McDonald'slaşmadan, Apple'laşmaya; Apple'laşmadan
aptallaşmaya dönüşen bir serüvenin adına küreselleşme dersek yarınların bugünden
çok başka olacağı çok açıktır. Kültür endüstrisi, toprak sınırları çizilmiş
devlet tanımını devre dışı bırakmıştır. Devlet yoktur artık "küresel markalar"
vardır. Tıpkı devletlerin anayasalarının olması gibi küresel markalar da kendi
anayasalarını yazmışlardır. Devletlerin yurttaşlık kavramı yerine markadaşlık
kavramı gelmiştir. Kültür endüstrisi Cumhuriyetinde artık her birimiz markadaş
olmuşuzdur. Kullandığımız markaların anayasalarına tabiyiz. Düşüncelerimiz,
beğenilerimiz, anılarımız, arkadaşlarımız hatta kendimiz dahi artık kendimize
ait değildir. Ruhu bedenine dar gelen markadaşlarımızın temel hakları, iadesiz,
rituelsiz teslim alınmıştır. Artık pek çoğumuz, markaların kullanım
halkıyız, kullanım hakkıyız. Çemberin içi de dışı da aynıdır. Hiç değilse direnerek teslim
olalım. Nasıl olsa hepimiz kardeşmişcesine markadaş
olacağız.